Yazım hatası olabilir!!
"Peki, teşekkür ederim." Gözlerimi gri duvarlara açmıştım.
Bir yatakta uzanıyordum ve pencereden vuran ışık, sabahın olmak üzere olduğunu belirtiyordu.
"Iyi misin?" diye sormuştu Furkan yanıma gelerek. Eğer gerçekten doğruysa, ben ona nasıl abi diyecektim ki?
"Hı hı." demiştim ve yatakta doğrulmuştum. Üzerimde hala zümrüt yeşili elbise vardı.
"Bir şeyler vermemi ister misin, sonra belki istersen yemek yersin?" demişti, Furkan ilk defa böylesine farklı davranıyordu. Ve gözlerinde gördüğüm tek ifade, ezilmişlik hissiydi. Sokakta dışlanan, oyuna dahil edilmeyen çocukların gözleri nasıl bakıyorsa öyle bakıyordu bana.
"Olabilir." demiştim üzerimdeki elbiseye bakarak. Neyse ki belime kadar örtülmüştü üzerim. Çünkü elbise kalçamdan yukarıdaydı, hissediyordum.
"Peki, bunları al, sonra aşağıya gel, mutfak sağda." demiş ve odadan çıkmıştı. Lacivert bir tişört ve gri bir eşofman vermişti. Elbisemi hızla çıkararak tişörtü giymiş ve aşağıya indirerek örtüyü kaldırmış ve ayağa kalkmıştım. Tişört dizimin üzerinde bitmişti resmen.
Gri eşofman giyerek belindeki iplerini bağlamıştım. Elbisemi ikiye katlayarak olduğu gibi bırakmış ve aşağıya inmiştim. Sağ tarafa baktığımda dirseklerini tezgaha yaslamış, ve elinin üzerine de alnını koymuş bir şekilde Furkanı görmüştüm.
Mutfağa girmem ile kendisini toplayarak gülümsemiş ve fırını açarak tabağı çıkarmış ve ada tezgaha bırakmıştı.
"Afiyet olsun." demişti ve bayılmadan önce elinde gördüğüm viski bardağını yine eline almıştı.
Sesimi bile çıkarmadan önümdeki börekten bir parça yemiş ve tabağı iterek bakışlarımı yere indirmiştim.
"Bilmediğin bir şey kaldıysa bile, her şey senin için çok karışık ve anlamsız zaten. Ama herşey karışık değil birleştireceksin zamanla." demişti ve elindeki bardağı tezgaha bırakmıştı. Dolaptan yeni bir şişe çıkardığında şişeyi tutarak açmasına engel olmuştum.
"İçme artık." demiştim ve şişeyi elinden çekerek tezgaha bırakmıştım.
"Yağmur." diyerek derince yutkunmuştu ve gözleri gözlerime tırmanmıştı. "Sarılsana bana bir kere, inanmıyorsun evet, ama yirmi dört yaşındasın ve ben yirmi dört yıldır kardeşime sarılmıyorum." demişti ve gözlerini gözlerimden geri çekmişti.
O an kendimden bile beklemeyerek sarılmıştım. "O eller, bana dokunmadıysa eğer. Bana öyle sarıl." dediğimde ise beklemeden sarılmıştı.
"Yağmur, sana dokunan elleri ben kırdım. Yeni öğrendim onun yaptığını, kolları boynuna dolanmış bir şekilde geziyor." demişti ve güldüğünü anlamıştım. "Ölüyor bile olsam, bilseydik eğer seni kurtarırdım." demişti ardından.
"Sana bunu neden yaptı?" diye sormuştum kollarım hala boynuna sarılıyken.
"Yine bir şeyleri biliyordu, mesela abin olduğumu biliyordu ve ben bunu bilmiyordum! O biliyordu ama ben bilmiyordum ve seni koruyamadım! Abin olamadım! Biliyorum ki hiç bir zaman da olamayacağım!" demişti benden ayrıldığında.
Kendi kendine söyleniyordu ama bur şeyleri kabullenemediği belliydi. İçten içe bir şeyleri kabullenmekte zorluk çekiyordu.
"Adam benim kardeşimi taciz ettirdi, ve öğreneceğimi bile bile beni o uçurumdan aşağıya itti! Beni onun kardeşi buldu ve kurtardı! Lan seninle yaşıt kız beni kurtardı!" demişti etrafındaki eşyaları yere savururken.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Belirsiz
Teen FictionSaatler, dakikalar, günler, haftalar, aylar ve yıllar girmişti araya. İki yıldır ne sesini duymuştum ne de adını. Beni öyle bir karanlığa hapsederek gitmişti ki, kendime gelemiyordum. Konuşmak, duymak, görmek, yaşamak... anlamsız geliyordu. Bir and...