"Abi, hadi sende gel." diyerek sofraya davet etmişti Sena beni. Hepsi bana beklenti ile bakıyordu.
Masaya oturarak zorla bir şeyler yemiştim. Sabahları uyuyor ve geceleri çalışıyordum ama bu gün ne olduysa uyanmıştım.
"Boran, yemekten sonra git ve bana o adamı bul." Sahte babasını bulmuştum. Bir şekilde kendisini aklamıştı ve harabe bir sokakta yaşıyordu. Evini bulmuştuk, belki o bir şeyler biliyor olabilirdi.
"Barlas, bir çalışma odasına gelsenize." Polat beni germişti, son bir kaç gündür aptalca hareketler yapıyordu. Aşık mıydı bu? Sürekli bir yerlerde telefonla konuşurken yakalıyordum onu. Bir kadın vardı hayatında.
Furkan ile Boran kalkınca bende masadan kalkmış ve yukarıya çıkmaya başlamıştım. Odaya girerek masanın yanındaki koltuğa kendimi bırakmıştım. Polat ağlıyordu.
"Ne oluyor oğlum?" Bir şey olmuştu, aşık olduğu kadın mı terk etmişti?
"Bölerseniz anlatamam," kafa sallayarak onaylamıştım onu. Gözlerime bakıyordu, "Abi Ada," diyerek derince yutkunmuştu.
Öldü mü diyecekti?
"Bu sabah İstanbula geldi, zaten gelecekti de. Bu da fotografları." Elindeki telefonu uzatınca titreyen ellerim ile telefonu elinden almıştım.
Yanında bir adam vardı, ve kulaklarında bebekleri vardı.
Kalbime düşen korda kavrulmuştum. Yani evlenmişti, ve iki tane bebeği olmuştu.
Gülümsüyordum, en azından yaşıyordu.
O zaten beni terk etmemişti, beni terk etmesi için bana gelmesi gerekiyordu. Ama o beni terk etmek için bile olsa gelmemişti bana.
"Sende bunu biliyordun, anlat Polat." Elindeki telefonu uzatarak sakince sormuştum. Dışımı bilmeleri yeterdi, içimden onlara neydi, gülüyordum ama içimdeki fırtına bir banaydı.
"Ona ben yardım ettim." Daha falza dinlemeye gerek yoktu zaten. Furkan en yakın arkadaşından yediği kazık ile sinirlenmiş olacak ki Polatı dövüyordu.
Boran ise araya girmeye çalışıyordu.
Boranın annesi ilk önce bana bakarak hemen yanına gelmişti ve kolumdan tutarak beni odadan çıkarmıştı. Gerçekleri öğrenen Furkanın dayısı ve oğlu da dövüyordu Polatı.
Odama doğru yürümüştük. Beni yatağıma oturtmuştu Melike teyze.
"Zaten, annemde sevmemişti beni, babamda sevmemişti Zeliha teyze. O neden sevsin ki, annem sevmemiş beni." Gözlerimden yaşlar akıyordu. Beni kendisine çekerek sıkıca sarılmıştı Zeliha teyze.
"Oğlum, yapma böyle, bak sen ondan önce çok güçlüydün, hâlâ öylesin. Bak her yer seni yazıyor, sen istemedin böyle olmasını. Bu sevda oğlum, aşk değil. Sevda kavuşulamayan bir gerçektir. Ağlama oğlum." Hıçkırarak ağlıyordum, ben onun sayesinde karanlıktan nefret eder olmuştum. Hayatım bir karanlıktan ibaretken ben karanlıktan onunla korkmuştum.
"Zeliha teyze, iki tane oğlu var. Bir görsen, yüzü nasıl gülüyor, bana gülmeyen gözleri ona gülmüş. Ama mutlu, mutlu olsun, yaşasın yeter. Canı sağolsun, içimde hallederim ben. Yalnız, içimde, yüreğimde çok güzel hâlâ. Bir hiç uğruna gitmesi bile umurumda değil, o bende hâlâ çok güzel." Zeliha teyze bana dakikalarca sarılmış ve ben uykuya dalana kadar gitmemişti.
Bu gün sondu senin için su güzeli, bu gün sondu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Belirsiz
Teen FictionSaatler, dakikalar, günler, haftalar, aylar ve yıllar girmişti araya. İki yıldır ne sesini duymuştum ne de adını. Beni öyle bir karanlığa hapsederek gitmişti ki, kendime gelemiyordum. Konuşmak, duymak, görmek, yaşamak... anlamsız geliyordu. Bir and...