"Ada, Ada iyi misin?" Ben uyanalı daha doğrusu artık gözünü acalı yalnız bir kaç dakika olmuştu ve Polat baş ucumdaydı. Kulaklarım çıkarken boğazımdaki iğrenç acı ile mırıldanmak istemiştim. Hemen bir bardak su doldurarak yüzündeki maskeyi indirmiş ve sudan bir kaç yudum almamı sağlamıştı.
Epeydir kuru olan duraklarım ıslanırken boğazım rahatlamıştı. Hâlâ gözlerimden yaşlar akıyordu.
"Beni, o-na götür." Polat anlayışla kafa sallayarak yanıma gelmiş ve kolumu tutarak kalkmam yardım etmişti. Sürekli dolan gözlerimden yaşlar akıyordu.
"Sakin ol, yavaş." Hemen yan odama girdiğimizde ellerim ve dizlerim çok fazla titriyordu. Barlas, o berbat bir haldeydi.
Yanına giderek yüzüne bakmıştım, dudakları morarmıştı, yüzü rengini kaybetmişti, ve bal rengi saçları fazlası ile uzayarak yastığa dökülmüştü. Burnunun ucundaki ufak borular ona yardım ediyordu, belliydi.
Peki, neden uyanmamıştı ki?
"Niye, uyu-yor?" Bu sırada odaya giren doktor ile yere düşecek gibi olmuştum fakat Polat beni kucağına alarak odadan çıkarmıştı.
Gözlerim bile ona ağlıyordu, ben ağlamıyordum, onlar ağlıyordu.
"Bu şekilde hareket etmeniz doğru değil, bir aydır uyuyor ve krizler geçiriyorsunuz. Uyanmamış bile mucize iken anı hareketler yapmayın." Doktor elindeki ışığı gözlerime tutarak beni kontrol etmişti. Daha sonra ise gözlerime derin derin bakmıştı.
"Ben bur aydır burada acı içinde kıvranırken sen sadece beni kontrol edip gidiyordun! Acımı bilemezsin! Hissedemezsin anlıyor musun?! Istediğim gibi hareket ederim! Benim sevgilim dediğim adam, içerde ölüyor! Olmuş zaten ne kalmış ki?! Ya o böyle birisi değildi! Bu kadar kötü olamaz!" Doktor ellerimi tutarken odaya çağırılan hemşireler koluma bir serum takmış ve iğne ile bir sakinleştirici yaparak doktorun çekilmesini izlemişti.
"Bir süre ona bir şey söylemeyin. Sindirmesi zor olacaktır."
Gitmedin, ama henüz, gidebilirsin değil mi? Barlas Demirhanın her zaman ihtimalleri olmak zorunda mı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Belirsiz
Teen FictionSaatler, dakikalar, günler, haftalar, aylar ve yıllar girmişti araya. İki yıldır ne sesini duymuştum ne de adını. Beni öyle bir karanlığa hapsederek gitmişti ki, kendime gelemiyordum. Konuşmak, duymak, görmek, yaşamak... anlamsız geliyordu. Bir and...