Annemlerin geleceğini duyduğumdan beri içimde bir mutluluk vardı. Yine de bir şey düşünemiyordum. Polat kolumdan çekiştirerek beni ayağa kaldırmıştı, ev çok kalabalıktı, Senanın sahte aile tarafıda olduğu için bu çok normaldi.
Beni kapının önüne geçirerek kapıyı açmış ve beklemeye başlamıştı. Rezidansın uzun koridorundaki ışıklar sırası ile yanıyordu.
"Şşh, sakın tekrar fenalaşayım deme." Son çare arkama geçerek dirseklerimden beni tutmaya başlamıştı. Sanırım bir sonraki planı beni çıktığım karna geri...
"Polat bak gelişi güzel bir çarparım ağzına ama, çekil!" Polat bırakmıyordu.
"Çarpsana, kendime gelirim eskilerdeki gibi." Arkamı zorla dönerek ona bakmıştım. Hak ediyordu.
"Tamam çarpayım." Bir elimle yakasını tutarak diğer elimi yumruk yapmış ve anında elmacık kemiğinin üzerine çarpmıştım. Kafası duvara çarpmıştı.
"Giray amca, Furkanın kardeşi sonuçta. Güzel koydu değil mi?" Arkamı dönmüştüm. Ve dönerken sanat eserime bakmayı da ihmal etmemiştim.
Annem ve, babam karşımdaydı. Ettiğim saygısızlık ile bir anda kendime gelmiştim. Polat kolumdan tutarken kahkaha atıyordu.
"Vurayım mı bir tane daha?" Polat devam ederken kafasını sallamıştı.
"Vur." Yakasını tekrar kavrarken kaldırdığım elimi babam tutmuştu ve beni kendisine çekerek sarılmıştı. Benim ise ellerim iki yanımdaydı, olduğum gibi bekliyordum.
O umutsuzlukla beni bıraktığında ise annem sarılmıştı, aynı şekilde ona da sarılmamıştım.
İçeriye Polatın yardımları ile gitmiştim. Kendime zor gelmiştim çünkü.
"Kızım, abin, sana tam olarak ne yaptı? Neden küstünüz? Hem, sen en son iki yıl önce çok mutluydun?" İki yıl önceymiş o.
Salona giren Sezer abiye yalvaran gözlerle bakıyordum.
Gömleğinin kollarının düğmelerini açıyordu. "Kızınız kanser olduğu için amerikaya, öleceğini düşünerek geldi. Karım ile onu ikna ettik ve tedaviye zorladık, tedavi oldu. Geri dönünce ise benim çocuklarımı, kızınızdan sanarak ona vurmaya kalkıştı. Kızınız ise ona açıklamaktan vazgeçerek, ona Furkan demeye başladı. Zaten, açıklasa da o gün kimse onu dinlemezdi. Her neyse, bak o adam varya, oda senin kızını kandırdı. Lan senin kızın aşık oldum diye bana ağlarken o kandırma peşindeydi! Kızın ölürken o ahını alıyordu! Helal olsun ama! Artık size bu kızı yedirmem! Ailesi bile olsa, kimse ona el kaldıramaz! Ben iki yıl boyunca onu her odasına girdiğimde yerden kaldırırken, abisi vursun diye iyileştirmedim!" diyerek kasıntı bir şekilde yanıma oturmuştu Sezer abi.
"Bak, öz olan abimden daha çok abilik yapıyor." Annem hayretle abime bakıyordu. "Bakın kimseye kinim yok, affederim yine," diyerek elimi kalbime koymuştum. "Kimseye de saygısızlık etmem, ettiysem de kusuruma bakmayın." diyerek ayağa kalkmıştım. "Yalnız tek suçlu da ben değilim, kalp bu kandığında yara bandı yapışmıyor ki." diyerek omuz silkmiştim.
Daha sonra mutfaga geçerek kendime kahve yapmıştım, bu sırada salondakiler derin bir sohbete dalmışlardı.
Kahvemi afiyetle içiyordum. Sohbet ise, kimin ne hangi mesleği yapıtığıydı.
"Ada kızım senin mesleğin ne?" Hala bu soruyu tereddütle sormuştu.
"Enayiyim ben." diyerek gülümsemem ile salondaki herkes gülmeye başlamıştı. "Doktorum." Babam bile mesleğimi bilmiyordu, ne ironiydi ama.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Belirsiz
Teen FictionSaatler, dakikalar, günler, haftalar, aylar ve yıllar girmişti araya. İki yıldır ne sesini duymuştum ne de adını. Beni öyle bir karanlığa hapsederek gitmişti ki, kendime gelemiyordum. Konuşmak, duymak, görmek, yaşamak... anlamsız geliyordu. Bir and...