Barlas;
Saatler, dakikalar, günler, haftalar, aylar ve yıllar girmişti araya. İki yıldır ne sesini duymuştum ne de adını.
Beni öyle bir karanlığa hapsederek gitmişti ki, kendime gelemiyordum. Konuşmak, duymak, görmek, yaşamak... anlamsız geliyordu.
Bir anda gitmişti, bir anda geldiği gibi.
Gittikten sonra karanlık olan dünyam daha da kararmıştı, halam sevgin hayran olunası diyordu.
Sevgi miydi bilmiyordum, ondan sonra hiç bir kadının gözüne bakamamış, tenine dokunamamıştım. Abisi ile onu iki yıldır arıyorduk, iki yıldır asla bulamıyorduk.
Gittiği psikolojisi o kadar kötüydü ki, kendisine bir şey yapmış olma ihtimali her gün gözümde daha da büyüyor ve bir dağ oluyordu.
Umut o gittikten sonra daha da büyümüştü, konuşuyordu, yürüyordu.
Sena ile Furkanın iki aylık kızları vardı, herkes bir şekilde devam ediyordu ama ben hala o hastane odasındaydım. Gittiği akşamın sabahı onun odasında uyanmıştım. İstanbula ayak basamıyordum.
Heryerde onun geçmişi vardı bende. O gittikten sonra eve nadir gitmeye başlamıştım. Her şey o gittikten sonra başlamamış mıydı zaten?
O gitti, ben kaldım.
O gitti, karanlığım beni içine daha çok çekti.
O gitti, ben kahroldum.
O gitti, kalbim bitti.
O gitti, ben bittim.
O gitti, ben bağımlı oldum.
O gitti, ben ölüyordum, ama o yaşıyor mu?
"Barlas, hadi gel seni odana götüreyim." Boran bile bana anlam veremiyordu.
"Boran neden gitti? Ben ona bir şey mi yaptım?" Yine oluyordu, yine kendimi suçluyordum.
"Barlas, bulacağız abi. Söz, bulacağım sana onu, gel hadi." Maddeden sonra bu hale geliyordum ve, artık bir bağımlıydım.
Madem gidecekti, neden geldi?
Geldi, neden gitti?
"Barlas, yapma böyle, çok üzüyorsun bizi." Boranın annesi halime ağlıyordu, bu gece onun doğum günüydü.
23 Ocak...
O gideli iki yıl olmuştu.
Ne bir numarası vardı bende, ne de özlediğimde bakabileceğim bir fotoğrafı.
Çok özlemiştim lan, hırçın hallerini, kahverengi saçlarını, kahve gözlerini. Her şeyimi, titreyen ellerini bile.
Kalsaydı, sizi istemiyorum deseydi, herşeyden uzak olsaydı, ama kalsaydı.
Yaşadığını bilerek beklerdim ben.
Türkiyede aramadığım yer, Amerikada hatırladığım eyalet kalmamıştı. Yoktu, ihtimallerin yolunu gözleye gözleye özlem dolmuştu içim.
"Kapat gözlerini oğlum." Boranın annesi uyumalı bekliyordu. Gözlerimi usulca kapatmıştım.
Ne olur, ne olur artık rüyalarıma gir. Bir kez göreyim yeter, fazlasında gözüm yok be kızım. Bir kez görsem belki diner şu içimdeki acı.
Belki son bulur içimdeki bu bitmek bilmeyen kıyamet, söylesene ben bu haldeyken sen ne yapıyorsun?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Belirsiz
Teen FictionSaatler, dakikalar, günler, haftalar, aylar ve yıllar girmişti araya. İki yıldır ne sesini duymuştum ne de adını. Beni öyle bir karanlığa hapsederek gitmişti ki, kendime gelemiyordum. Konuşmak, duymak, görmek, yaşamak... anlamsız geliyordu. Bir and...