Eve geldikten sonra herkes odasına çekilmişti, çokta ses getiren bir akşam değildi.
Ama o, sahte insanlar için kendimi düşürmüştüm. Ben zaten hep yerdeydim.
Onlar değerliydi benim için evet, ama ben onlar için değerli miydim bilmiyordum.
"Hadi Ada, hazırlan. Bugün biraz kendimize gelelim." Polat bir kaç şey daha söylemişti ama ben hemen odama geçerek hazırlanmaya başlamıştım.
Beyaz yazlık bir elbise giyerek spor ayakkabılarımı giymiştim. Saçlarımı at kuyruğu yaparak telefonumu almış ve Ateş ile Selimin kaldığı odaya girmiştim. Sezer abi onları giydiriyordu.
"Ateş yine ateş saçıyor abi. Aman onu benden uzak tut." Sezer abi gülerek Ateşi kucağına almıştı.
"Ben gelemiyorum biliyorsun ki, gel şunu omuzlarına asalım, sana kolaylık olur." Sezer abinin bebeği taşımam için kolaylık olsun diye omuzlarıma taktığı şey bana kolaylık olmuyordu ama bunu bilmesine gerek yoktu. Sadece omuzlarımda taşıyordum, ellerimde taşısam da bir şey değişmezdi.
Selim çırpınırken bebek çantasınıda alarak odadan çıkmıştım.
Polat şort-tişört takılacaktı demekki. Ona zaten takım elbise gitmiyordu.
Sezer abi bütün bağırmalarına rağmen, Polatın kucağına Ateşi bildiğiniz asmıştı. Elimdeki çantayıda alarak Polatın eline vermiş ve samimi bir şekilde gülerek odasına geri dönmüştü.
Polat isyan ederken ben evden çıkmıştım. Acaba nasıl kafamı dağıtacaktım, toplu değil miydi? Hahaha ha ne komikti ama. İç sesimi de ayrı seviyordum.
"Polat, Ateş seni yaktı herhalde yüzün kızarmış." diyerek gülmem ile Polat sinirden geberecekti. O zaman gün boyu böyle tatsız şakalar yapardım.
Arabaya binmek yerine yürüyerek terk etmiştik siteyi.
Polat gerçekten sinirden ölecekti.
"Polat şu vereyim de üzerine dök, Ateşin siniri söner belki." Yapmasını bilmiyordum evet, ama Polat daha çok sinir olmuştu.
Bense ufak bir kahkahadan sonra yürümeye devam etmiştim. Selim sürekli gülüyor eğleniyordu, çünkü çorabının tekini çıkararak yere atmıştı, çünkü yoktu!
"Aferin Selim, baban göt mü veriyor bunlara?! Lan adam bir çoraba 15 veriyor! Hemde tanesi 4 tl olan bir çoraba! Kaliteden ölecek! Hayır ucuz al, eskidikçe at!" Bu kez gülen Polattı. Selimin diğer çorabını da çıkararak yere atmıştım. Zaten diğeri için de geri dönemezdim.
Bir zahmet Sezer abide ucuz alsındı, bana kızamazdı.
"Hadi geç içeriye açım Polat." Biz içeriye geçer geçmez gördüğüm yüzler ile gerilemiştim, yine de belli etmeyerek boş bir masaya oturmuştum. Rahatlığımı gören Polat benimle birlikte rahatlayarak oturmuştu.
Bu bebekler ne yerdi acaba? Tabiki babasının sabah hazırladığı mamalarını içerlerdi. Yerlerdi?
"Polat bakma bana, o görev senin!" Polat sinirle kafa sallayarak Ateşin mamasını içirmeye başlamıştı. Bende o sırada garsona bakıyordum. Bir gideri de yok değildi yani.
"Ne alırdınız efendim?" Ay dağ ayısı?
"Ben, sadece portakal suyu istiyorum. Polat, sen zahmet etme ben söylerim, sen buna bir salata getir, az yağlı olsun, tuzu da olmasın. Zaten ayı gibi, her zaman salata yiyor ot yer gibi, az sonra koyuna dönecek." Son cümlemi sessiz söylemiştim. Garson gülümseyerek uzaklaşmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Belirsiz
Teen FictionSaatler, dakikalar, günler, haftalar, aylar ve yıllar girmişti araya. İki yıldır ne sesini duymuştum ne de adını. Beni öyle bir karanlığa hapsederek gitmişti ki, kendime gelemiyordum. Konuşmak, duymak, görmek, yaşamak... anlamsız geliyordu. Bir and...