Oda da büyük bir sessizlikten başka bir şey yoktu. İçim çığlık ata ata olanlara lanet okurken hâlâ daha gördüğüm şey karşısında şok içindeydim. Yataktan gıcırtı sesleri geldi.
Gözümün önünde olan şeyleri göremiyordum sanırım.
"Onlara bakma," yatağın diğer tarafında ayakları ortaya çıktı ve diz kapaklarının üzerine eğildi.
"Dokunma." Elini atacak iken ben elimi altına koydum ve peçete ve jileti kendime doğru çektim. Beyaz yer kalmamıştı. Kan, daha tazeydi.
"Bu ne Jungkook?"
"Hiç bir şey değil, bana ver onu." Üzerime doğru gelince ayakkabımın topuğu sayesindedir, kendimi yukarı kaldırdım. Parmak uçlarımda duruyor jileti avucumun içinde bastırarak tutuyordum.
O da elime yetişmek için debeleniyordu. Her hangi bir denge kaybı sonucu düşmesin, zarar gelmesin diye elimi beline attım.
"Düzgün durur musun lütfen?" Bunu dememle durması ve oturması bir oldu. Onu itmemiştim, ama yatağın üzerine sert bir düşüş yapmıştı.
"Bu ne şimdi? Bana bunu hepsini açıklayacaksın." Elimi koluna attım ve eline kadar gelen uzun penye kolunu yavaşça geriye doğru itmeye çalıştım ama debelenmeye devam ettiğinden başarısız olmuştum.
"Rahat dursana," zorlamadım çünkü yaşadıkları cidden ağırdı, kolay olsaydı orada zor durumda kalmazdı. Her zorlukta da kendimize zarar verecek olsaydı büyük işimiz vardı.
ama başında onu eğiten, hayatı öğretmeye çalışacak bir anne veya babası olmadığından, o sorunlarını kaçarak ya da cezalandırarak hallediyordu.
İkimiz de sessiz kalmıştık. Ben dizlerimin üzerine çöküp ellerimi bacaklarına attım. Öyle bir boş bakışı vardı ki, insanın canı fiziksel anlamda yanardı.
Öyle bir boş bakışı vardı ki, göz bebeklerinin altında yanan bir cehennem vardı sanki.
Bakma bana öyle, her şeyim alt üst oluyor.
Yanına atmış ellerine konumladım gözlerimi. Ellerimi de elinin üstüne koydum. Rahatsız olmaması için dua ederken o da elimi, elinin altına alıp tuttu. Böyle bir şeyi beklemezdim, zaten hiç beklemediğimiz şeyler olurdu hayatta.
Bakışlarından daha soğuktu elleri. Çiçek tutup toprağa bulanması gereken elleri jilet tutuyordu.
"Yapmak zorunda mıydın?"
"Konuşmak istemiyorum." Bunu yapması elbette korkutucu, daha uzun süredir yapıyor düşüncesi de korkutucuydu.
"Gözlerime bak," dudakları aralanıyordu ama konuşmuyordu, nefes alıp bakışını çeviriyordu.
"Kollarını açar mısın?" İstesem çoktan zorla onu tutup bakmış ve azarlamış olurdum. Zaten benden korkuyor gibiydi, daha fazla korkutamazdım. Herkesin benden korkması işime gelirdi ama o benden korkarsa sonum gelirdi.
"Açmak da istemiyorum."
"Nereye kadar kaçacaksın? Aç şimdi bitsin."
Daha fazla geriye kaçarken stres yüzünden mi bilinmez, bacaklarını hızla birbirine çarpıyor ve alt dudağını dişliyordu.
"Sakin ol, sadece merak ediyorum." Durup bana baktı. Kafamı yana yatırıp gülümsedim.
İki kolunu yan yana getirip bileklerini bana doğru çevirdi. Acıtmaması için üstünden tutup geriye doğru çektim.
O kadar fazla çizik atmış ki..
Hâlâ daha kanıyordu bir kaç tanesi. Diğer kolunu da açtığım da diğerine nazaran daha azdı. Önünden kalkıp yemeklerin yanında verilmiş olan peçeteleri kolunun üzerine tuttum.
"Neden yaptın?" Bunun cevabını alamayacağımı bildiğim halde soruyordum çünkü herkes ciddi anlamda neden kendine zarar verdiğinin sebebini bilemiyordu. Bende yapmıştım..
"Ben bir hatayım." Diye başladı söze. Sesi titriyordu. Bedeni de titriyordu ama soğuktan değil yetersizlikten.
"Ben kötüyüm, ben kirliyim." Kirlilik konusunda çöpün içinden bulunma sebebi yüzünden mi dedi diye durup düşündüm.
"Sen kirli veya hata değilsin, bunu da nereden çıkardın?"
"Gerçekten, sebebini sorma ama öyle olduğumu bil."
Ne desem fayda etmeyeceğini biliyordum ama içimden dışa vurmayacağım çok şey geçiyordu.
Ağlıyordu.
Ellerim göz yaşlarını silmesi için yaratılmış olsa gerek. Sildim kusur olduğunu sandığı için akan damlalarını. Gün onun için çok zor geçmişti.
"Bir daha böyle bir şey sakın yapma." Durdum. Söz veremiyordu. Onu tanımasam ilgi için yapıyor diye düşünürdüm.
Biliyordum çok zordu. Anlıyordum da. Benim onun hakkında ne düşüneceğim bile zor bir durumdu. Çünkü kimse dışlanmak istemez ya da kötü şeyler yaşamak istemez. Hiç tanımadığımız insanların bile bir bakışı gözlerimizde korkuya sebep oluyordu.
Yani bende sinire sebep oluyordu.
"Söz verir misin bana?" Can acıtmayacak şekilde kesiklerinin üzerinde işaret parmağımı gezdirdim.
Ses çıkarmıyordu.
"Ayrıca, ne zamandan beri tenini mahvediyorsun?"
Tenini de elinle mahvediyorsun. Bana dokunduğunda beni de mahvediyorsun.
"Bu bir mahvediş değil, hak edip etmeme meselesi."
"Bu mesele değil mahvediş."
Ayağı kalktım.
"Kendini kesersen beni kesmiş olursun." dedim ve inanamadığım bir şey yaptım.
Dokunuşumdan bile korkan çocuğun ipeksi, güzel saçlarına küçük bir öpücük bırakıp ensesini tuttum. Rahatsız olur da iter diye beklerken kımıldamadı bile.
Yanıyordum, hemde cayır cayır.
--
Sondaki olan şeyler pedofiliye girmez diye düşünüyorum ama rahatsız olan olursa, olsun değiştirmem :)
Ciğerlerim de ciddi sorunlar çıktı.
Hastaneye gidip gelmem gerekiyor.
Yine de sizi bölümüz bırakmam. Yarın yeni bölüm gelecek, hemde uzun <33Bu arada, çok mu hızlı gidiyorum? Lütfen cevaplayın.
Hikayemi okuduğunuz için hepinize teşekkür ederim ❤️
düzenleme tarihi: 3 aralık. yazım yanlışı sıklıkla olabilir, yolda iken yazdım şimdi atıyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
aspiration.
Fanfictiondüzenleniyor, askıda. Mafya Kim Taehyung yetimhane müdüründen borcunu almaya gittiğinde genç bir çocukla karşılaşmıştı ve o çocuğu reşit olunca yanına almıştı. semetae, ukekook. #army 1 | 011023 #bottomkook 1 | 051023