13 | Küçük Kaçamak

10.7K 843 588
                                    

İşim varmış falan hiç umurumda olmadı. Sinirin ve merakın verdiği etki ile arabama bindik ve yetimhaneye doğru gittik. Haneul bir daha gelme demişti ama bu da umurumda değildi. O çocuğu görmek için kaçırmam gerekiyorsa da kaçırırdım.

Orman ve yetimhane arası bir saatti ama yol da boştu, bu yüzden sürücüye gaza basmasını istedim. Bu hızda gidersek bir saatlik süreyi yarım saate indirebilirdik.

--

Yetimhane'nin önüne geldiğim de arabanın bahçeye girmesini beklemeden arabadan indim ve yürüyerek gelen insanlar için ayrılmış kapıdan içeri girdim. Haneul bahçede yoktu. Çocuklar ise oyun oynuyor ya da sadece oturuyorlardı. Sağ kolum beni görünce yanıma koştu.

"Odasında mı?"

Kafa salladı. Omuzunu pışpışladım ve sıvazladım. Yoluma devam ederken etrafa bakınıp önüme döndüm. Odasına geldim. Kapıyı çalmadan önce, içeri de söylenen şeyler kulak misafiri oldum.

- "Benim neden bir ailem yok?"

Senin ailen var.

- "Neden beni sevmiyorlar?"

Ben seviyorum. Binlerce kişinin aynı anda verebileceği sevgiyi sana verebilirim.

Daha fazla beklemeden kapıyı çalıp içeri girdim. Beni görmeyi beklemiyordu, şaşkın bir ifade ile durmuş bakıyordu. Ben ise bir şey demeden kapıyı kapattım.

"Geleceğinden haberim yoktu."

"Olsun."

Kolunu tuttum. Sargılarına baktım. Eklemiş mi diye kontrol etmeye başladım.

"Bir şey yapmadım.."

"Eminim öyledir." Bakınca tekrardan kapattım. Gözlerimi gözlerine sabitledim. Kirpikleri parlıyordu, ıslaktı. Burnunun ucu da kızarmıştı.

"Neden ağladın?"

"Öylesine işte, aklıma geldi bir şeyler. Sorgulama lütfen." En son koluna ne oldu diye sorduğum zaman saçma cevaplar ile bu kapıdan gitmiştim. Daha da sorgulamadım. Sorgulama gibi de bir niyetim yoktu.

Ama içim içimi yiyordu. Onu mükemmel bir şekilde mutlu etmek isterken, geçmiş veya şimdi ki olaylar yüzünden mutlu olmaması ve güzel gözlerinden kan gibi yaş akıtması hem moralimi bozuyordu hem de canımı yakıyordu; sinir ediyordu.

"Kolunu söyleyecek misin?" Sorgulama gibi bir niyetim yoktu, aynen. Kesinlikle sorgulamayacaktım, şu an da da zaten sorgulamıyordum.

"Hayır." Zorlamanın bir anlamı yoktu bu yüzden sustum. Koluna olanlar yüzünden ağlıyor diye düşünmekle yetindim. Ama düşünmek bana yetmiyordu. Hakkında olan biten her şeyi öğrenmek istiyordum anlam veremediğim bir şekilde.

Kafam o kadar çok karışıktı ki, onu nasıl mutlu edeceğimi ve nasıl mutluluktan havalara uçuracağım kestiremiyordum. Dudaklarından dökülen her kelime ya beni mutlu ediyordu ya da üzüyordu. Başkası dese umursamazdım, benim hakkımda düşüncelerini önemsemezdim ancak bu çocuk benim hakkımda ne derse desin, merak edip önemsiyordum.

"Her ne sebep yüzünden ağladıysan ağlamana gerek yoktu. Herşeyi boşverebilirdin, görmezden gelebilirdin," dedim. "kısaca siktir edebilirdin."

"Öyle kolay değil." Bilmeden konuşuyor gibi duruyordum. Ama biliyordum. Bir süre sonra, en derinden vursa bile siktir edebilecek konulardı.

"Kolay." Odasında volta atmaya başladım. Artık günümün neredeyse yarısı burada geçiyordu. Bu durumdan ben rahatsız değildim ama başkası rahatsız gibiydi. Haneul'un buraya gelmemi neden istemediğini bilmiyordum. Ona sormadan hareket edecektim ama yine de merak etmiyor değildim.

aspiration. Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin