Hiç bir zaman kendimi dünyanın en güçlüsü olarak düşünmedim. Ama en azından, sevdiğim insanları koruyabilecek kadar güçlüyüm diye düşündüm. Her zaman bunu derim kendi kendime.
Güçlü olmayacaksam neden bu hayattayım, diye sorgularım. Çünkü hayat her zaman en kötü yerinden vurup acı çektirir.
Nefesimin daraldığını hissettim. Gördüğüm şeyin anlatımı zor değildi elbet, ama benim dilim varmıyordu. Çok kez, en berbat işkenceleri yaşayan insanların yarasını anlatmakta çekinmedim, çekinmem de. Ama bilmiyordum. Ne diyeceğimi, ne tepki vereceğimi bilmiyordum.
Aklıma gelen şey ile durdum.
----
Sabah sabah okulun olması iğrenç bir durumdu. Hayata sövüyordum. Sabah olduğunun farkındayım ama hâlâ daha kalkma vakti gelmedi, bu yüzden yatakta dönüyor, gözlerimi açmaya çalışıyordum. Merdivenlerin olduğu yerden topuk sesleri geldiğini fark ettim. Demek ki hizmetli uyanmış, beni de uyandırmaya geliyordu.
Dün gece olanları düşünmeye başladım. Olmayan moralim daha da dibe çöktü. Kendimi asla durduramıyor, her defasında dahasını yapmak istiyordum. Çünkü hataların bir bedeli olmalıydı.
Hizmetli odaya girdi. O benim ablamdan çok annem gibiydi. Sabahları beni uyandırır, kahvaltımı hazırlardı. Babamın sormaya yeltenmediği soruları sorar derdim olursa dinlerdi. Aramızda da küçük sırlar vardı.
"Uyan bakalım uykucu, çok sevdiğin okula gidiyorsun." Dalga geçmesi komiğime gitti. Okulu o kadar çok seviyordum ki her saniye bela okuyup lanet hayatıma nefret saçıyordum.
"Uyandım." demekle yetindim.
"Kahvaltını hazırlıyorum." Dolaptan kıyafetlerimi alıp giydim. Sabah kişisel bakımlarımı da yaptıktan sonra aşağı kata doğru yol aldım. Kokular burnuma gelip adeta deliyordu. Çok keskin kokulardı.
Merdivenlerden yavaşça indim. Mutfak eve nazaran çok büyüktü. Ve koridorun sonundaki oda. Oraya kadar acelem olmadığı için koşmadan yürüdüm.
Mutfak eşiğine kadar geldikten sonra hizmetliyi izlemek için baktım. Ama gördüğüm şey hiç hoş değildi.
Ben içimdeki duygu ile mücadele edip bakarken karşımda olanların gerçek olması daha fazla göğüsüme yara bırakıyordu. Hayal, rüya ya da kabus.. hangisi buna uygunsa yaşadığım şey oydu.
Sabah beni uyandırmak için gelen çok sevdiğim ablam, babam ile birlikte duruyordu. Babamın eli kalçasında, ablamın eli ise belindeydi. Ses çıkarmadım, çıkaramadım.
"Taehyung uyandı mı güzelim?" diye konuştu babam. Bir yandan onun gözlerinin içine bakıyor diğer yandan ise eli ile kalçasını okşuyordu.
"Uyandı."
"Onunla aranı iyi tut, olur mu? Seni çok seviyor. Sende bunun farkındasın."
"Tabiki. Onun cici annesi olacağım. Eminim bu durumdan etkilenmez."
Kalbim daha hızlı atmaya başladı. Diğer küçük çocuklar gibi değilim.
Oturup ağlamadım.
Tepki de vermedim.
Hayal kırıklığı da, yok denecek kadar az.---
O gün işte benim en küçük hayal kırıklığımdı. Sonrasında benim kapının önünde olduğumu görünce hizmetli, babamın eline vurmuştu. İnsanları gizlice dinlediğim için, babam -cani- kolumu hışımla tutmuştu. Bunun çok kötü olduğunu, bir daha tekrarlamamam gerektiğini söylemişti. Kolumu öyle çok sıkmıştı ki o gün gece uyuyamamıştım. Tırnak izleri vardı ve kanıyordu. Kendimi ancak ben kanatabilirdim. O günden sonra da kimsenin beni kanatmasına izin vermedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
aspiration.
Fanfictiondüzenleniyor, askıda. Mafya Kim Taehyung yetimhane müdüründen borcunu almaya gittiğinde genç bir çocukla karşılaşmıştı ve o çocuğu reşit olunca yanına almıştı. semetae, ukekook. #army 1 | 011023 #bottomkook 1 | 051023