''Uzun zamandır yapmıyordun bunu bak. İyi oldu. Şuna bak Chan görüyor musun? Nasıl dikmiş gözlerini oğlana. Utanması da kalmamış hiç.''
Umursamadım. Zerre umursamadım hem de. Baekhyun zaten bakışlarımı takip edip böyle dik dik baktığım kişinin Jongin olduğunu gördüğünden bu yana dakikalardır aynı şeyi söyleyip duruyordu. Bu yüzden Baek'in buna daha ne kadar devam edeceği de yaptığım şeyin dışarıdan nasıl göründüğü de umurumda değildi. Üstelik Kim Jongin bakışlarımı görmezden geliyordu. Farkında mıydı bilmiyordum. Etrafında kızlı erkekli kafeteryanın en gürültülü kalabalığı vardı. Fakültenin Prenses lakaplı en güzel kızı Miyeon oğlanın dikkatini çekmek için bütün cazibesini kullanıyordu üstelik. Gözlerim yavaşça kısıldı.
''Onunla konuşmam lazım.'' Diye mırıldandım.
Baekhyun'un susmayacağının farkındaydım. Ama yavaştan başım ağrımaya başlamıştı. Birkaç masa ötemizdeki topluluktan yayılan yüksek enerjinin üstüne karşımdaki bücürün bitmek bilmeyen merak dolu eleştirileri de eklenince bu ağrının artacağını hissediyordum üstelik.
''Sonunda itiraf mı edeceksin yoksa?''
Masada hafifçe bana doğru eğildiğini fark edince Miyeon'un başını geriye atıp savurduğu neşeli gülüşten gözlerimi alıp Baekhyun'a çevirdim.
''Hayır.''
Kaşları havalandı. Omuz silktim. Baekhyun'un bitmek bilmez merakına birazdan küçük bir şok da eklenecekti.
''Bir süredir fark ettiğim bir şey var. Benim için yeni bir duygu sayıldığından anlamlandırmam uzun sürdü ama şimdi eminim.'' Duraksadım. Kendimi bir sonraki tepkilerine hazırlamak için dudaklarımı yavaşça yalayıp biraz olsun zaman kazandım. ''Jihun'dan hoşlanıyorum.''
Kaşları çatıldı. Sandalyesinde yeniden eski pozisyonuna dönüp arkasına yaslanırken kafasının karışıklığının adım adım yüzüne yayılmasını izledim. Kaş çatışı derinleşti. Dudakları aralandı. Bakışlarım söylediklerimi anlamlandırmaya çalışan bücürden hemen yanındaki uzun bedene döndü. Erkek arkadaşının aksine o duyduklarını sindirmiş ama şaşkınlığını atlatamamıştı. Sanırım Jihun'dan hoşlanmam ikisi için de beklenmedikti.
Eh, anlaşılabilir bir şeydi çünkü bu benim için de beklenmedikti. Öyle bir sabah aniden uyanıp oğlandan hoşlandığımı falan fark etmemiştim. Hayır, o kadar ani değildi. Sadece bir zamandır kendimdeki değişimi fark etmiştim. Sabah uyku sersemliğimi atlatıp pastaneye koşturmam, dersimi kaçırmamak için koşmam gerektiğini bilsem de günün ilk kahvesini onunla içmem, akşam sebepli sebepsiz kendimi yanında bulmam, omuzuna yaslanmayı ya da elini tutmayı sevdiğimi fark etmem...
Tüm bunlar öyle bir sabah aniden fark ettiğim bir şey değildi ama ufak ufak kendime itiraf etmiştim ki bunlar ilk defa deneyimlediğim şeylerdi. Seunghoon'la, Baekhyun'la, Chanyeol'la ya da annemle olanlar gibi değildi. Jihun'u seviyordum ve bu sevgi daha önce yaşamadığım türden bir şeydi.
''Jihun kim?''
Baekhyun'un kendi kendine konuşuyormuş gibi mırıltıyı andıran sesini duymak güç olsa da yapmıştım. Oğlanın şaşkınlığa bürünmüş sesine hafifçe gülümsedim.
''Pastaneci çocuk.''
Chanyeol gözlerine bürünen anlayışla bana bakarken Baekhyun'un sorusunu cevapladı.
''Ne? NE?''
Kendimi oğlanın bütün tepkilerine hazırladığımı düşünüyor olsam da dudaklarından çıkan tiz çığlık irkilmeme neden olmuştu. Ellerimden biri kalbime çıkarken etrafa kısa bir bakış attım. Bize dönen bütün bakışların arasında koyu bir çift gözde bir iki saniye fazladan oyalandı gözlerim. O zaman kadar dik bakışlarımın hedefi olan oğlan sonunda dikkatini yanındakilerden bu tarafa çevirmişti. Bakışlarımız buluştuğu an bedenimi kaplayan gerginliği boş verdim. Bu esmerin bendeki etkisiydi. İnanılmazdı. Bir bakışla birlikte beni böyle diken üstünde oturuyormuş gibi hissettirmesi inanılmazdı ama bir şekilde alışmaya da başlamış gibiydim. Mesela bakışlarımı onunkilerde daha cesur tutmuştum ki bu bir ilk sayılırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Chrysanthemum's Lullaby
FanficKim Jongin onca insan arasında olamayacağım tek insan. Kim Jongin onca dileğimin arasında gerçekleşmesini istediğim tek dileğim.