''Ben de seni özledim anneciğim. İnanmayacaksın ama sırf ek derslere kalmamak için derslerde uyumuyorum artık.''
Güldü. Hoparlörden yükselen neşeli sesi benim de gülümsememe neden oldu. İyiydi. En azından sesi artık eski haline bürünmeye başlamıştı. Daha canlı daha az kasvetliydi. Kendini toparlamaya başlamıştı. Geçen ayların ardından her zaman yanında olan oğlunun gidişinin üstesinden gelmeye başlamıştı. O zaman kadar yaptığımız her konuşmada sesine yayılan yorgunluk da azalmış gibiydi.
''Bu zaten yapman gereken bir şey Hoon. Bu zamana kadar derslerde uyuduğunu falan mı söylüyorsun yoksa?''
''Hayır. Gözlerimi dinlendiriyordum sadece.''
''Kes şunu. Beni oraya gelip seni azarlamaya zorluyorsun.''
''Hayır. Hayır.''
Bu ellerimden birinin istemsizce havalanıp sallanmasına neden oldu. Annemin azarı bu zamana kadar beni en çok korkutan şeydi. Aramızdaki bu mesafeye rağmen bu gerçek değişmemiş gibiydi üstelik.
''Uslu dur. Babanı da üzme. Ah bu arada o nasıl? Son konuşmamızda bir işi için yurt dışına çıkacağını söylemişti. Döndü mü?''
Annemin bir anda babamdan bahsetmesi evime uzanan yolun orta yerinde öylece durmama neden oldu. Bu aklıma onunla son görüşmemizi getirirken yavaşça dudaklarımı ısırdım. Açıkçası hiçbir fikrim yoktu. Babamın nerede ne yaptığını bilmiyordum. O günden sonra onunla ne konuşmuş ne de karşılaşmıştım. Ve ne yazık ki bu şikayetçisi olduğum bir şey değildi. Çünkü kırılmıştım. Bu zamana kadar kimseye kırılmadığım kadar kırılmıştım hatta ona. Kardeşime yaşattıkları ve buna hala daha devam etmesi beni büyük bir hayal kırıklığına uğratmıştı. O akşam babamın tanımadığım, tanımak dahi istemediğim bir tarafıyla tanışmış ve buna pişman olmuştum.
''Bilmiyorum.''
Bu konuda yalan söylemedim. Ağzımda çıkan o tek kelimenin annemi şaşırtacağını bile bile söyledim. Şaşıracaktı çünkü bilmiyordum. Babamdan ayrı yaşadığımı da onunla aramızda geçenleri de. Seunghoon zamanında saklamıştı. Büyük ihtimalle annemi üzmek istemiyordu. Ve ben de buna devam ediyordum.
''Ne demek bilmiyorum? Eve döndü mü dönmedi mi?''
''Bilmiyorum çünkü şu an evde kalmıyorum. Bir süredir arkadaşımdayım. Grup ödevimiz var ve yetiştirmek için fazla bir zamanımız kalmadı.''
''Kimmiş o arkadaşın?''
Sesine karışan şüpheyle derin bir nefes aldım. Yeniden yürümeye başlarken söyledim.
''Chanyeol. Tanıyorsun. Baekhyun'la birlikte birkaç kez kasabaya da gelmişlerdi.''
Chanyeol'la aramızdaki dönem farkını gözden kaçıracağını umuyordum.
''Ah. Evet. Elbette Chanyeol'u hatırlıyorum. Tamam o halde. Ödevini bir an önce tamamlayıp evine dön. Baban böyle şeylerden pek hoşlanmıyor biliyorsun.''
''Biliyorum tabii ki. Etrafında dikte edeceği kimse kalmayınca huysuzlanıyor.''
''Oh Seunghoon.''
Annemin aniden yükselen sesiyle gözlerimi kapadım. Söylediğime pişman olmuştum bile.
''Babanla kavga falan mı ettiniz? Neden bu şekilde konuşuyorsun?''
''Kavga etmedik. Sadece... sadece bazen öyle hissediyorum.''
Dürüstçe söyledim. Onca kişi arasında annem hala yalan söylerken en çok zorlandığım insandı sonuçta. Bu zamana yanından bir an bile ayrılmamıştım. Onu herkesten her şeyden daha çok özlüyordum. Ama bir yandan da karşısına çıkmak dahi istemiyordum. Düşüncesi bile beni mahvediyordu. Ona bu şekilde yalan söylemek kendimden nefret etmeme neden oluyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Chrysanthemum's Lullaby
FanfictionKim Jongin onca insan arasında olamayacağım tek insan. Kim Jongin onca dileğimin arasında gerçekleşmesini istediğim tek dileğim.