Bölüm 34

70 14 7
                                    


''Johnny.''

Gergin çıkan sesim biraz ötemde telefonuyla uğraşan Johnny'nin anında dikkatini çekti. Hafifçe çatılan kaşlarıyla sorunun ne olduğunu anlamak istercesine yüzümde gezdirdi bakışlarını. Derin bir nefes almadan önce başımla sağ tarafımı işaret ettim. Bakmasını istediğim yere döndükten birkaç saniye sonra gözlerini devirdi.

''Sehun.'' dedi bıkkınca.

Neyi ima ettiğini anladığımdan yüzümü hafifçe ekşittim.

''Akşam temizliğini ben yaparım.'' Diye önerdim.

Birkaç saat erken çıkmak asla reddetmeyeceği bir şeydi. En azından başka bir gün için öyleydi. Ama şimdi iş arkadaşım göğsünde birleştirdiği kolları, kalkık kaşları ve eleştiri dolu bakışlarıyla bugünün farklı olduğunu gösteriyor gibiydi.

''Sence de saçmalamıyor musun?''

Başını hafifçe yana eğerek sordu. Birkaç masa ötede dalgınca telefonuyla uğraşan Chanyeol'a kısa bir bakış attıktan sonra yeniden ona döndüm.

''Ne olduğunu biliyorsun?''

Biliyordu elbette. Youngwoo'ya beni yeniden işe alması için dakikalarca dil dökmeden önce yaptığım ilk şey söylediğim yalanları ortaya döküp hepsinden özür dilemekti. Onlar beni affetmişti evet ama aynı şeyi Chanyeol'un da yapmasını, üstelik onlarınki kadar kolayca kabullenmesini, beklemek haksızlık olurdu. Ve ben henüz hazır değildim. Ne onunla ne de Baekhyun'la konuşmaya.

''Biliyorum. O yüzden söylüyorum. Üstelik ona bak. Buraya geldi. Senin burada çalıştığını bilerek buraya gelmesi senin kadar takmadığını da gösteriyor olabilir. Git hadi. Git ve siparişini al. Biraz konuşmak istersen de geri kalan işleri ben hallederim.''

Birkaç saniye daha yalvaran gözlerle yüzüne baktım. Ama Johhny ikna olmayacağını gösterircesine omuz silkti. Nefesimi sertçe salıp yenilgiyi kabullendim. Elime bir menü alıp yavaş adımlarla artık eskisi kadar yakın olamayacağımızdan emin olduğum arkadaşıma doğru ilerledim. Gözleri aramızdaki iki adım mesafede beni buldu. Dudaklarımı ısırma isteğimi engelleyip menüyü sessizce ona uzatmadan önce büyük bir adım daha atıp masaya iyice yaklaştım.

Elimden menüyü olmadan hafifçe gülümsedi. Bu bedenimi saran gerginliğin az da olsa azaldığını hissedebiliyordum.

''Ne içtiğimi biliyorsun. Her zamanki kahvemden ve bir de fındıklı kurabiye. Tereyağlı olanlardan olsun lütfen.''

Menüyü açmadan sıraladı. Başımı sallayarak söylediklerini not aldım. Menüyü sessizce bana uzattı. Ne yapacağımdan emin olmadan bir iki saniye kadar duraksadıktan sonra uzanıp elindekini aldım.

''Dönmüşsün. Sevindim.''

Gitmek için hareketlenmeme izin vermeden hızlıca söyledi. Yüzündeki sakin gülüşüne rağmen, ki o an fark etmiştim ki oğlanın bu hallerini gerçekten de özlemiştim, gözlerindeki bir şeyler onun da benim kadar gergin olduğunu gösteriyordu. Aramızda bir yabancılık belki de bir soğukluk var gibiydi. Ama bu beni şaşırtmamış ya da rahatsız etmemişti. Çünkü ben kendimi ok daha fazlasına hazırlamıştım bile. Şimdi karşımda gergin de olsa benimle konuşmaya çalışan oğlan mutluluktan ağlamama bile neden olabilirdi. Yüzüme bile bakmaz sanıyordum ben çünkü.

''Evet. Bir süre daha buradayım. Belki uzun bir süre kadar. Şey için...'' devam etmeden önce derin bir nefes almak zorunda kalmıştım. ''... düzeltmem gereken şeyler için. Ve özür dilemem gereken kişiler. Biri de sensin.''

Başını yavaşça iki yana salladı.

''Yaptığın doğru demiyorum ama... bilmiyorum. Baekhyun'un yanında getirdiği o günlüğü okudum. Seunghoon'unkini. Birden fazla kez hem de. Sonra fark ettim ki emin değildim. Belki senin yerinde olsam ben de aynı şeyi yapardım. Ben, Baekhyun ya da başka biri. Hiçbirimiz ne yapacağımızdan yüzde yüz emin olamazdık. Üstelik senin için de zor olmuş olmalıydı. Bilmediğin bir hayata, bilmediğin gerçeklere öylece dalmak. Yani... kısaca demek istediğim benden özür dilemene gerek yok. Yaptığın beni üzdü evet, aksini söylemek yalan olur. Ama anlayabiliyorum. Seni de söylemek zorunda kaldıklarını da. Hiçbirini isteyerek yapmadığın ortada.''

Chrysanthemum's LullabyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin