Bölüm 5

96 20 20
                                    


''Baek bu ne?''

Elime tutuşturduğu kağıt parçasına bakıp söyledim.

''Davetiye.''

Derin bir nefes aldım. Derin bir tane. Çünkü ihtiyacım vardı. Bu aralar özellikle daha kötü hissetmekten kendimi alamıyordum ve benim nefes almaya ihtiyacım vardı. Bu yüzden Baekhyun'un kafeteryada oturma teklifini reddedip oğlanın kolunu kavradığım gibi bahçeye çıkarmıştım. Fakültenin arkasında, sığ ağaçların arasında sakin bir köşede oturmuştuk. Arkamdaki koca ağacın pütürlü kabuklarının sırtıma batması ya da oturduğumuz yerin rahatsızlığı umurumda değildi. Benim de başını bacaklarıma dayayıp uzanan Baekhyun'un da. İkimiz de biraz olsun sessizlik istiyorduk anlaşılan. Bu yüzden arkadaşımın şaşırtıcı derecede yumuşak tutumlarını parmaklarımla okşarken ben de uzaklardan bir yerden gelen kış seslerini dinliyordum. Bu sessizliğim ben saçını okşarken Baekhyun'un bir anda elime tutuşturduğu kağıdı hissettiğim an bozuldu. Basit, beyaz, küçük bir kağıdın üstüne yazılmış yazıları, beynim onları kavrayana kadar iki üç kez okudum.

''Onu anladım da ne davetiyesi bu?''

''Eve mi gitsem ben?''

Durup aniden bana döndü. Söylediği şey beni şaşırtmadı. Bu, okulda bulunduğumuz iki saatlik sürede durmadan söyleyip durduğu bir şeydi çünkü. Bu yüzden sorumu es geçip yaptığı teklife göz devirdim.

''Chanyeol iyi. Sadece basit bir grip. Sen söylememiş miydin bunları?''

Yüzündeki endişe azalmadı, hayır. Aksine dudakları söylediğim şeyle daha da büzüştü. Chanyeol hastaydı ve Baekhyun'un oğlanı okula gelmeyip dinlenmeye ikna etmesi birkaç saatini almıştı. Ama anlaşılan erkek arkadaşının hasta bir halde evde uyuması onu feci halde rahatsız ediyordu. Gün boyu ben de onu gitmemeye ikna etmeye çalışmıştım çünkü. Baekhyun Chanyeol'u çok seviyordu gerçekten de. İmrenmemek elde değildi.

''Evet ama aptalın teki. Durumun ağırlaşırsa beni ara dedim ama yapmayacağına kalıbımı basarım.''

Bacaklarımdan biraz olsun uzaklaşan başını parmaklarımla nazikçe ittirip eski haline getirdim. Ellerim yeniden saçlarını buldu. İç çektiğini duydum. Bu dudaklarıma küçük bir gülümseme yerleştirdi. O eski defterde yazılan şey doğru olmalıydı. Baekhyun gerçekten de saçları okşanıldığı an sakinleşiyordu.

''Son dersi ek o zaman. Ben seni idare ederim.''

Bu kez tamamen kalkıp kollarını boynuma dolamasına engel dahi olamadım. Üstelik bu ani hareketi, dengesini bulamayan vücudumun da kaymasına neden oldu. Bücür arkadaşımın ağırlığı altında neredeyse inlerken Baekhyun yanağıma koca bir öpücük kondurdu. Yanaklarımı silme içgüdümü bastırmak zorunda kalsam da başımı yanımda kıpırdanan oğlandan biraz olsun uzaklaştırdım.

''Kes şunu Baek. Hoşlanmıyorum biliyorsun.''

Mızmızlanmamı biraz olsun umursamadı bile.

''Dünyanın en iyi arkadaşısın.''

Abartılı sevinci hoşuma gitse de gözlerimi devirdim. Kolları benden uzaklaşır uzaklaşmaz aramıza koyduğu mesafeye elimdeki kağıdı sıkıştırdım. İki yana usulca salladığım kağıt parçasına bakarken yavaşça gülümsedi.

''Ne bu?''

''Bu benim de dünyanın en iyi arkadaşı olduğumun kanıtı.''

''Yani?''

''Lee Hajoon'un doğum günü partisi.'' Gülümsemesi büyürken bunun beni korkuttuğunu fark ettim. Baekhyun'la geçirdiğim bu bir aylık süre içinde fark ettiğim bir şey varsa o da oğlanın bu gülüşlerinin sonunda başıma gelmeyenin kalmadığıydı. ''Ve bil bakalım kim o partide olacak?''

Chrysanthemum's LullabyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin