''Ne işin var burada Jongin?''
Ellerimden biri belime dayayıp bedenimin ağırlığı da sağ bacağıma aktarırken sordum. Kaşları havalandı. Gözleri boş kafeyi yavaşça tararken gözlerimi devirdim.
''İsmi Jongin olanları almıyor musunuz?''
''Dersin yok mu?''
Dersinin olduğuna emindim ama yine de sordum. Ders saatlerini biliyordum evet. Aslında bu aralar onun hakkında ders saatlerinden çok daha fazlasını öğrenmeye başlamıştım. Kahvesini sade sütlü seviyordu mesela. Tatlı şeylerden hoşlanmıyordu ama cuma günleri akşama doğru her zaman sipariş ettiği kahvesinin yanına onun için tatlı bir şeyler seçmemi istiyordu. Kafede ders çalışacaksa mutlaka müzik dinliyordu. Okulda etrafında her zaman birileri olsa da okul dışında çoğunlukla sadece Taemin'le takılıyordu.
Onu ilk tanıdığım zamanki düşüncelerimin bazıları da yavaş yavaş çürümeye başlamıştı. Düşüncesiz ya da bencil değildi. Yine de bir miktar egosu vardı. Ama sahip olduğu bu ego ona garip bir çekicilik de katmıyor değildi. Sebebi buydu belki de. Çünkü ona küçük de olsa bir bakış atan herkes itiraf ederdi bence. Esmerin kendince, benzersiz bir çekiciliği vardı. Ara ara beni delirtse de ben bile inkar edemiyordum sonuçta.
''Ektim.''
Bunu her zaman yapıyormuş gibi rahat bir tavırla söyledi.
''Ne istiyorsun peki?''
''Papatya çayı.''
Kafede ondan başka müşteri olmadığı için not almaya gerek duymadım. Başımı usulca sallayıp uzaklaşmak için hareketlendim. Ama esmerin istekleri bitmemiş olmalıydı ki dudakları yeniden aralandı.
''Bir de ders notlarını.''
''Benim notlarımı mı?''
İşaret parmağım göğsümü bulurken sordum. Şaşırmıştım evet. Jongin bir zamanlar karşıma çıkıp notlarımı isteyebilirdi. Çünkü bir zamanlar karşısında ben değil Seunghoon olurdu. Kardeşimin notları işine yarardı elbette. Ama ben dersi zar zor dinliyor ve zar zor anlıyordum. Tek yaptığım duyduğum her şeyi yazmaktı. Jongin de bunu biliyordu. Kim olduğumu da okuduğum bölümle alakamı da yine de karşıma geçip benden notlarımı isteyebiliyordu. Bu gözlerimi kısmama ve başımı hafifçe yana eğmeme neden oldu. Bu aralar bu bende huy olmuştu galiba. Esmerin bütün o garip davranışlarını anlamlandırmak için çırpınıp duruyordum çünkü. Evet. Bende huy olmuştu bu.
''Evet senin.''
''Benimle alay ediyorsun yine.''
Gülümsemesi büyüyünce derin bir nefes aldım. İşte. Kesinlikle benimle alay ediyordu. Ona bunun için söyleyecek birkaç azar cümlem vardı ama yapamadım. Esmerin gözlerinin bendeki odağını anında yitirdiğini ve arkama baktığını görünce sustum. Bakışlarım onunkileri takip edip arkama kaydı. Kafesinin ortasına doğru elleri cebinde sakince yürüyen beden gözleri benimkilerle kesişir kesişmez gülümsedi. Gerildim. Seonghwa üzerimdeki gerginliğini arttırırken birkaç adım daha atıp masalardan birine oturdu. Yalnızdı. Siyah bir ceket ve beyaz, baskılı bir tişört giymişti. Saçlarını her zamankinin aksine iki yana taramıştı. Kısılan gözleri bir süre benimkileri aşıp başında durduğum masadaki esmere kaydı. Bu bedenimdeki gerginliği daha da arttırırken istemsizce Jongin'e doğru bir adım attım.
''Ne halt arıyor bu herif burada?''
Jongin'in soğuk sesi kulaklarıma dolarken omuz silktim. Yüzü gerilmişti. Gözlerine onda daha önce görmediğim tehditkar bir şeyler yerleşmişti. Seonghwa'dan hoşlanmıyordu. Hatta belki daha fazlasıydı. Yüzüne bakarak bile söyleyebilirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Chrysanthemum's Lullaby
FanfictionKim Jongin onca insan arasında olamayacağım tek insan. Kim Jongin onca dileğimin arasında gerçekleşmesini istediğim tek dileğim.