Bölüm 15

90 14 5
                                    

''İyiden iyiye endişelenmeye başlıyorum Seunghoon.''

Duraksadı. Gözlerim yatağımın hemen karşısındaki giysi dolabına kaydı. Üzerindeki aynada yansımamı gördüm. Haklı diye düşündüm. Endişelenmekte haklı. Kim beni böyle görse endişelenirdi. Baekhyun görmemişti belki ama yine de endişeleniyordu. Çünkü ona yalan söylemiştim.

''Ya da boş ver her şeyi. Geliyorum. Sana güzel bir çorba yaparım. Hiçbir şeyin kalmaz.''

''Gerek yok. Gerek yok Baek. Jihun zaten beş dakikada bir kapımda bitiyor. Çorba da yaptı bitki çayı da. Hem uyuyacağım ben şimdi. İlaçlarımı da aldım. Daha iyi hissediyorum. Endişelenmene falan gerek yok. Gelmene de. Sana da hastalık bulaştırırsam Chanyeol mahveder beni.''

''Hiçbir şey etmez benim sırığım. Gel gidelim desem benden önce koşar da neyse. Akşama doğru uğrarım o zaman sana. Ama bak Oh Seunghoon hele bir aradığımda açma şu telefonu anında basarım evini ona göre.''

''Tamam Baek. Tamam anladım yemin ederim. Bak şimdi başım da ağrımaya başladı.''

''Aman anladık be. Kapatıyorum. Zaten dersim başlamak üzere. Uyu sen de. Dinlen iyice.''

Kapanan telefonumu yavaşça yatağın hemen yanındaki komodinin üzerine koydum. Gözlerim yeniden aynaya kaydı. Berbat görünüyordum. Gözaltlarım şişmiş, gözlerim kızarmıştı. Soluk tenim iyice rengini kaybetmişti. Saçlarım ben onları düzeltmek için en ufak bir çaba harcamadığımdan darmadağınık görünüyordu. İçimde olan biten ne varsa bedenime yansımıştı işte.

Baekhyun'a söylediğim gibi hasta değildim belki. Ama öyle hissediyordum. Aklıma gelen her şey midemi bulandırıyor, başımı döndürüyordu. Uyuyup uyanmamak istiyordum. Ama onu bile yapamıyordum. Uyuyamıyor, yemek yiyemiyor, nefes alamıyordum. Bütün hislerim birbirine karışmış gibiydi. Yine de tüm o karmaşa arasında içimde büyüyen öfkeden kaçamıyordum.

Nefret ediyordum. Babamdan nefret ediyordum. Seunghoon'u soktuğu bu durumdan, ona söylediklerinden, onu yapmaya zorladıklarından, her şeyden. En çok da kendimden nefret ediyordum. İçimde bir yerlerde biliyordum ki her şeyin suçlusu bendim. Jihun kendimi suçlamamamı defalarca söylese de gerçek buydu. Suçluydum. Suçluydum ve kardeşimin ardında bıraktığı her şey bana bir cezaydı.

Karnıma çektiğim dizlerime başımı yasladım. Seunghoon aklıma düşer düşmez iç çektim. Özlemiştim. Onu deliler gibi özlemiştim. Bu, yaklaşan tatillere günler kala içimde kabaran heyecan gibi değildi. Gözlerimi alamayacak kadar güzel bir manzara gördüğümde ya da çok güzel bir yemek yediğimde yanımda olmayan kardeşime karşı hissettiğim o anlık özlemler gibi de değildi. Bu çok daha yoğun çok daha beter bir şeydi. Gördüğüm hiçbir şeyi göremeyecek tattığım hiçbir şeyi tadamayacaktı. Ve artık biliyordum ki saydığım sayacağım hiçbir günün ardından kardeşim bana gelmeyecekti.

Bunlardı. Dün akşam alelacele kaçtığım o akşamın sabahına kadar beynimi kemirip duran düşünceler bunlardı. Ve ben hala artık ağrımaktan başka bir şey yapamayan kafama doluşmaya devam eden bu düşüncelerle savaşıyordum. Sonunda kapı zilinin boğuk sesi kulaklarıma dolana kadar da bunu yapıyordum. Ama çalan kapı başımın aniden kalkmasına ve elimin saçımı bulmasına neden oldu. Geleni tahmin edebiliyordum. Ona Baekhyun'dan farklı olarak sınavım var demiştim. Önemli bir sınavdı ve sabahlamıştım. Söylediğim küçük yalan bu berbat durumumu açıklamaya yetmişti sanırım ki bu zaman kadar yanıma uğramamıştı.

Parmaklarım saçlarımda dolanıp onları olabildiğince düzeltti. Şişmiş yüzüm ya da kızarmış gözlerim için yapacağım bir şey olmasa da kırışmış tişörtümü kapıya varana kadar çekiştirdim. Beni böyle görmesini istemiyordum. O an beni bu halde görmesini istediğim son kişiydi hatta. Ama ben o kapıyı açana kadar da pes etmeyeceğini biliyordum.

Chrysanthemum's LullabyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin