''Neden bu küçük pastaneye tıkıldık?''
Küçük falan değildi. Tamam, belki Baekhyun'un standartlarının biraz altında olabilirdi ama ben burayı seviyordum. Çok büyük olmasa da sevimli bir yerdi. Baekhyun'un beni çekiştirip durduğu popüler kafelere kesinlikle tercih ederdim.
''Bu pazarımı sakin geçirmek istiyorum çünkü.''
Derin bir nefes alıp söyledim. Chanyeol çıkardığı alaycı ses eşliğinde oturduğu yerde arkasına yaslanırken masanın ortasına duran çikolatalı çöreklere uzandım.
''Cidden...'' diye başladı Baekhyun. Umursamadım. O devam ederken ben elimdeki çörekle aşk yaşamakla meşguldüm. ''...burası hiç kalabalık değil çünkü. Evet.''
Tamam, belki biraz haklıydı. Bugün pastane daha önce şahit olmadığım bir kalabalığı ağırlıyordu ama saat ilerledikçe masalar da boşalmaya başlamıştı. Şimdi bizimle birlikte sadece iki masa doluydu. Bakışlarım etrafta yavaşça dolandı. Jihun ortada görünmüyordu. Anlaşılan bugün yalnız çalışıyordu. Etrafta tek başına koşuşturup durmuştu çünkü. Yine de idare edebiliyor olmalıydı ki yardım teklifimi geri çevirmişti.
''Kahve alacağım. İsteyen?''
''Çay.'' dedi Chanyeol.
Yanındaki Baekhyun'un huysuz hallerinin aksine kocaman bir gülümseme oturtmuştu dudaklarına. Başımı sallayıp onu onayladım. Aşağıya inip tezgahın arkasına yönelince yukarda aradığım Jihun'un fırından yeni çıkardığı belli olan kekleri soğumaya bıraktığını gördüm. Dudaklarım istemsizce iki yana kıvrıldı. Garipti ama oğlana çabuk alışmıştım. Bunu Baekhyun ya da Chanyeol dışında başka biriyle yaşamam diye düşünüyordum ama bir şekilde Jihun'u da kendime yakın hissetmeye başlamışken bulmuştum kendimi. Neşeli bir oğlandı, daima gülümser enerjisini bir an bile kaybetmezdi. Şimdi bile. Saatlerdir ağırladığı müşterileriyle teker teker ilgilenmişken işini yüzünde bir gülümsemeyle yapmaya devam ediyordu. Bu kadar çalıştığını belli eden tek şey her zamanki gibi sıkı sıkıya topladığı saçlarından firar edip yanaklarına dökülmüş o birkaç siyah tutamdı. Düzenini yıkan bu küçük dağınıklığın bile ona yakıştığını düşündüm. Eh, Jihun fena yakışıklı bir oğlandı sonuçta.
''Kahve alacaktım.''
Varlığımı hissedip aniden bana dönmesiyle söyledim. Başını salladı. Bakışlarımın onda gezindiğinin ne kadar farkındaydı bilemesem de utanıp hızlıca kahve makinasına yöneldim.
''Bana seslenebilirdin. Yoğunluk azaldı zaten.''
Omuz silktim.
''Artık müşteri saymıyorum kendimi. Üstelik yorulmuşsundur da. Bizimle biraz otursana. Dinlenirsin.''
Bunu bekliyormuş gibi elindeki tepsiyi hızlıca indirdi. Ben kendime ve ona birer kahve alıp Chanyeol'un çayını hazırlarken o da elindeki eldivenlerden kurtuldu.
''Mari'ye bir daha asla izin vermeyeceğim.''
Beni takip ederken söyledi. Yanında çalışan kızdan bahsettiğini anladığım an başımı salladım. Dünyanın en nazik patronu falan olmalıydı. Elbette Mari bir daha denese yine istediği izni kolayca alırdı ama ben yine de arkamda sessizce benimle Baekhyun ve Chanyeol'un oturduğu masaya kadar bana eşlik eden oğlanı onayladım.
''Pastaneci çocuğu kim sipariş etti?''
Baekhyun'u az önce huysuz hallerinden arınmış bulmak beni gülümsetirken onun bu sıradışı esprisinin Jihun'daki etkisini görmek için yanımdaki sandalyeye yerleşen oğlana baktım. Umursamış görünmüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Chrysanthemum's Lullaby
Fiksi PenggemarKim Jongin onca insan arasında olamayacağım tek insan. Kim Jongin onca dileğimin arasında gerçekleşmesini istediğim tek dileğim.