Kapıda beni karşılayan şaşkın yüz beklediğim kişiye ait değildi. Bu yüzden heyecanla kıpırdanan dudaklarımı birbirine batırdım.
''Seung... Sehun.''
Küçük tereddütü gülümsememe neden oldu. Neşeli bir gülümseme değildi bu. Bolca mahcubiyet barındırdığından emindim çünkü öyle hissediyordum.
''Öğrenmişsin.''
Yavaşça mırıldandım. Sesimin kısıklığına rağmen beni duymuş olacak ki başını sallayıp onayladı. Bu kez onun da yüzünde sakin bir gülümseme vardı. Benimkinin aksine o gülüş Taemin'in iki yana kıvrılmış dudaklarında çok tanıdık duruyordu. Hiçbir şey olmamış gibi. Öylesine doğal.
''Dönmüşsün.''
Hafif bir neşe barındıran sesiyle neredeyse şakıdı. Rahatlığım omuzlarımın düşmesine neden oldu.
''Evet döndüm. Jongin...''
Nasıl devam edeceğimden emin değildim. Bakışlarım oğlanın bedeninin ardındaki karanlık koridora kaydı. Eşyalarımı evimin salonuna neredeyse fırlatırcasına bırakıp kararan havaya aldırmadan Jongin'e koştuğumu anlatacak bir kelime aradım. Yoktu.
''Jongin içeride. Ortak bir projemiz vardı. Onu tamamlıyorduk. Geçsene.''
Bedenini hafifçe yana kaydırıp bana yer açtı. Ne yapacağımdan emin olamadan yeniden baktım koridora. Bu kez iyice aralanan kapının ardından bir ışık yükseldi. Koridorun sonundaki salonda ışıklar yanıyordu.
''Hayır. Çalışıyorsanız bölmeyeyim. Başka zaman uğrarım. Şimdi gitsem iyi olur.''
İçimden hiç gelmese de yarım adım geriledim. Taemin'in çılgınca iki yana salladığı kafası adımlarımın devamını getirmeme engel oldu.
''Hayır. Dur lütfen.''
Bir süre sessiz kalıp arkasında bir yerlere uzandı. Birkaç saniyenin sonunda elinde kot bir ceket vardı. Ceketi aceleci tavırlarla giyerken devam etti.
''Ben gitsem daha iyi olur. Sen içeri geç. Jongin salonda.''
Konuşmama izin vermeden kolumdan nazikçe tutup beni koridora çekti. Aynı anda çevik bir hareketle bedenimle ve kapı arasında kalan küçük alandan süzülüp dışarı çıktı.
''Jongin'e bu iyiliğimin karşılığında projenin devamını ona bıraktığımı söyle.'' Gülümsemesi büyüyüp çok daha içten bir hale bürünürken gözlerimi ondan alamadım. ''Dönmene sevindim Sehun. Gerçekten.''
Ardından ben daha teşekkür bile edemeden arkasını dönüp ilerlemeye başladı. Alt dudağımı usulşca ısırıp gülümsedim. Kapıyı sessizce kapayıp koridor boyunca ilerlerken Taemin'e bir şeyler borçlu olduğumu hissediyordum. Çünkü düşündüğünün aksine iyilik yaptığı tek kişi Jongin değildi.
''Kimmiş?''
Jongin önündeki kağıda bir şeyler karalarken kafasını bile kaldırmadan sordu. Ellerinden biri yaptığı işe bir son verip zaten dağınık olan saçlarına yöneldi. Tutamlarını iyiden iyiye karıştırırken ofladı.
''Tae?''
Taemin'in neden ona cevap vermeyip köşede sessizce beklediğini merak ediyor olmalıydı ki başı beklediğim yere kaydı. Beni bulur bulmaz sanki yeterince net göremiyormuş gibi kısılıp ardından büyüyen gözlerini, ne söyleyeceğinden emin olamıyormuş gibi aralanan dudaklarını izledim. Gözleri bütün hareketlerimi dikkatle izlerken yaklaşıp yanındaki puflardan birine oturdum. Kendine çektiği sehpaya dizdiği kitapları, üzerinde birkaç karalama ve düzensiz notun olduğu kağıtları ve açık duran dizüstü bilgisayarını ilgisizce süzüp ona döndü. Yüzündeki şaşkınlıktan kurtulamamış olsa da aralık dudakları kapanmıştı. Uzanıp saçlarımı düzeltirken dudaklarıma minik bir gülümseme yayıldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Chrysanthemum's Lullaby
Hayran KurguKim Jongin onca insan arasında olamayacağım tek insan. Kim Jongin onca dileğimin arasında gerçekleşmesini istediğim tek dileğim.