''Konuşma. Konuşma bak gidip paralayacağım şimdi o kızı. Önce onu sonra da seni.''
Chanyeol'un gözleri iyiden iyiye açıldı. Yavaşça nefesimi dışarıya saldım. Dünün yaşanmamış olmasını diledim o an. Dün yaşanmamış olsaydı ikisini de oracığa bırakıp kafeteryada ya da kütüphanede bir yerlere sığınırdım. Ama yapamıyordum. Kim Jongin denen herifin söyledikleri hala kulaklarımda çınlıyordu çünkü. Ve ben hazır falan değildim. Ne onunla karşılaşmaya, üstelik de yalnız başıma, ne de oğlanla konuşmaya. Bu yüzden şimdilik beni aralarında oturmaya zorlayan iki arkadaşımın yanından uzaklaşamıyordum. Ve onlar da kavga etmeye başlamışlardı.
''Benim ne suçum var bunda? Söylesene Hoon?''
Gözlerimi devirdim. Ellerimin ikisi de anında havalandı.
''Hayır hayır.'' Dedim usulca. ''Sakın Yeol. Beni bu kavgaya çekeyim deme sakın.''
Ölsem yapmazdım çünkü. Kimse beni Byun Baekhyun'un kendini haklı gördüğü bir kavgada karşı tarafta olmaya zorlayamazdı. Daha bunu yapacak kadar kafayı yememiştim.
''Ne bu şimdi? Bir de haklı mı görüyorsun kendini? Defalarca uyardım seni. O kızın sende gözü var dedim. Ama aptalsın işte. Hem aptalsın hem de gerizekalı. Yüz verip duruyorsun böyle.''
Chanyeol bir şeyler söyleyecekti. Hem de beni her şeyi bırakıp oradan koşarak uzaklaşmama neden olacak bir şeyler. Ama izin vermedim. O zamana kadar iyice arkaya yaslayıp yok etmeye çalıştığım bedenim olduğu yerden doğruldu. Gözlerimi devirip ikisine de ayrı ayrı baktım.
''Abartmaya başladınız artık. Sakinleşin. O kadar da büyütülecek bir şey yok. Üstelik...'' deyip Baekhyun'a döndüm. ''... Chanyeol'un yaptığı şeyin altında başka anlamlar araman saçmalık. Park Chaneyeol'dan bahsediyoruz. Seni üzecek bir şey yapacağına kendini üzer o. Bilmiyorsun sanki.''
Bu kez gözlerini deviren Baekhyun olurken yavaşça Chanyeol'a döndüm. Sıranın kendisine geleceğinden emin bir halde sakince bana bakıyordu.
''Ve sen de. Erkek arkadaşının bu kadar zıvanadan çıkacağını bile bile özel ders mi teklif ettin kıza? İnanılmazsın.''
''Yapabileceğim bir şey yoktu. Size söyledim. Profesör dedi ki...''
''Her neyse.'' Diye araya girdim. Anlatacağı hikayeyi bir saatten fazla bir süredir dinliyordum zaten. ''Konuşup barışın işte. Başım ağrımaya başladı.''
''Ben içecek bir şeyler almaya gidiyorum. Bir şey istiyor musunuz?''
Baekhyun Chanyeol'u yaptığına henüz pişman etmediğini düşünüyor olmalıydı ki anında ayaklandı. Yine de bakışlarının hem benim hem yanımdaki sırık arkadaşımın üzerinde fazlaca gezindiğini gördüğüm an omuz silktim. Henüz affetmemişti evet ama uzun da sürmeyecekti anlaşılan.
''Su.''
Benim gördüğümü Chanyeol da görmüş olmalıydı ki neredeyse gülümseyerek söyledi. Baekhyun yanımızdan uzaklaşır uzaklaşmaz Chanyeol'a döndüm. Bakışları biraz uzağımızda kalan koca binaya yönelen erkek arkadaşındaydı. Baekhyun'un bedeni binanın giriş kapısında kaybolana kadar onu izledi. Gözlerimi devirdim.
''Gerçekten de aptalsın.'' Diye mırıldandım.
Yan bir gülüşle bana döndü. Başım iki yana usulca sallanırken gülümsemesinin büyümesini gördüm.
''Bilerek falan mı yapıyorsun?''
Bu olasılık beni dehşete düşürebilirdi işte. Birinin bile isteye Byun Baekhyun'u böyle delirtmeye cesaret edebilmesi inanılmazdı çünkü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Chrysanthemum's Lullaby
FanficKim Jongin onca insan arasında olamayacağım tek insan. Kim Jongin onca dileğimin arasında gerçekleşmesini istediğim tek dileğim.