Bölüm 24

79 13 0
                                    


''Dalgın görünüyorsun. Bir şey mi oldu?''

Jihun içinde, bolca çilekle süslenmiş bir tartın bulunduğu tabağı önüme koyarken söyledi. Yanımdaki sandalyeyi çekip oturmasını izledim. Yavaşça iç çekip ona dönmemle gülümsedi.

''Bir şey olmuş.''

''Kim Jongin.''

Aklımdakileri kelimelere dökmeye çok uzaktım. Bana kalsa bu iki kelime bütün o karmaşamı anlatmaya yeterdi ama Jihun için tam tersi olmalıydı ki kaşları havalandı.

''Kim Jongin?''

''Benden hoşlandığını söyledi.''

Bunu karşımdaki oğlana söylemek ne kadar doğruydu ya da bana ne hissettiriyordu emin değildim. Ama temkinli bir ifadeyle söylediğim kelimeler karşısında ifadesiz kaldı. Bunun canımı yakmasını bekledim. Karşımdaki, herkese hoşlandığımı söylediğim insandı. Nefesim tekledi evet. Canımın sıkıldığını da inkar etmiyordum ama daha fazlası yoktu. Canım yanmamıştı ki bu baş ağrımı arttırmaya yetecek bir şeydi. Bana neler oluyordu anlamıyordum artık.

''Ve sonra?''

''Sonrası yok. Ona bir cevap vermedim. Ve ne söyleyeceğimden de emin değilim. Daha doğrusu onu nasıl reddedeceğimi bilmiyorum. Sanırım üzülmesini istemiyorum.''

Böyle hissetmem gayet normaldi. Karmakarışık olan aklımla düşünebildiğim tek şey buydu. Normaldi çünkü Jongin benim için iyi bir arkadaştı. Üzülmesini elbette istemezdim. Hele de benim yüzümden.

''Onu ret mi edeceksin?''

Neredeyse ağlayacaktım. Baekhyun, Chanyeol, Taemin hatta Harin bile karşımda esmere karşı hislerim olduğunu açık açık ima etmiş olsa da Jihun'un da bu şekilde davranmasını beklemiyordum. Ve bu sebepsizce ağlamama neden olacaktı neredeyse.

''Bu olması gereken şey.''

''İyice düşündün mü?''

''Düşünecek bir şey yok Jihun. Jongin ve benden bahsediyoruz. Olmaz.''

Jihun başını iki yana salladı. Aldığım derin bir nefesle burnuma dolan tatlı meyve kokusuyla başım önümdeki tabağa döndü. İştahım kalmamıştı. Başka zaman olsa şimdiye bitirmiş olacağımdan emin olduğum tabağa uzanmak dahi istemiyordum o an.

''Neden olmaz? Ona karşı bir şey hissetmediğin için mi? Yoksa Seunghoon yüzünden mi?'' Bakışlarım yeniden ona dönerken omuz silktiğini gördüm. ''Dürüst olmamı ister misin?''

Bana karşı her zaman öyle olduğunu biliyordum. Bu seferki için izin istemesinin nedeni hoşuma gitmeyecek şeyler söyleyeceğinin onun da farkında olmasıydı büyük ihtimalle. Ama karşımda bu şekilde dürüstçe her şeyi yüzüme vurması da onluk bir şeydi. Bu yüzden başımı sallayıp devam etmesini isterken tereddüt etmedim.

''Ben sebebinin ikincisi olduğunu düşünüyorum. Başlarda da ondan bu yüzden uzak durmuştun. Sebebini doğru dürüst düşünmeden kendini o defter yüzünden cezalandırıyordun. Hala da yapıyorsun. Ama artık tereddütlerin var gibi. Öyle değil mi?''

''Hayır. Tereddütüm falan yok. Sadece onu üzmek...''

''Bunların saçma birer bahane olmadığından emin misin? Bak...'' Uzanıp ellerimi kendisininkilerin arasına aldı. Benim soğuk ellerimin etrafını saran sıcak parmakları ile iç çektim. ''...kimse seni herhangi bir şeye zorlayamaz. Hele de hislerin konusunda. Ama çıkardığın, doğruluğundan emin dahi olmadığın çıkarımlarla kendini istemediğin bir durumun içinde bulmanı da istemiyorum. Kendini bunu yapmaya mecbur gibi hissetmeni istemiyorum. Düşünmekten kaçınıyor gibisin çünkü. Bir şeyleri kabullenmek yerine kendi bahanelerini benimsemek sana daha az acı veriyor belki bilmiyorum. Ama kendini cezalandırmana da suçlu hissetmene de gerek yok.''

Chrysanthemum's LullabyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin