''Baekhyun cidden artık kafam kaldırmıyor.''
Sustu. Gözleri kısıldı önce. Bakışları ardını görebiliyormuşçasına yüzümde dikkatle dolanırken kahvemden bir yudum aldım. Baekhyun. Kısa boyu, ince yüzü, yapılmış saçı ve benzersiz tarzıyla en yakınım. Bütün söylenmelerimi çeken beni ben olduğum için seven canımın içi hatta. Bu bile oğlana minnettar olmam için yeterliyken ben, sabah sabah beynim daha ayılamamışken konuşup durduğu için araya girmek zorunda kalmıştım. Yapmasam saatlerce daha konuşabilecekmiş gibi duruyordu çünkü.
''İyi misin?''
Dakikalardır yanında konuşup duran erkek arkadaşına kıyasla daha sakin duran oğlan ilk defa konuşuyordu. Chanyeol bu dünya üzerinde Baekhyun'un hareketli doğasına ayak uydurabilen tek kişi olmalıydı. İkisi de deliydi. Bundan emindim. Ama bugün için daha sakin durduğu gözümden kaçmamıştı elbette. Onun bu halleri beni de sakinleştirirken derin bir nefes aldım. Bakışlarım ona dönerken başımı sallayıp onayladım. Bunu yapmak benim için bir tür refleks olmaya başlamıştı.
''İyiyim. Sadece annem için endişeleniyorum. Alışması uzun sürecek gibi.''
Annem aklıma düşünce derin bir nefes aldım. Onu özlemiştim. Delicesine hatta. Geleli daha bir hafta olmuştu. Koca bir hafta boyunca evi temizlemiş dondurduğum okuluma devam etmek için gerekli prosedürleri halletmiş ve Baekhyun'u iyi olduğuma ikna etmeye çalışmıştım. Ve tüm bu yoğunluğun arasında düşünebildiğim tek şey o olmuştu. İyi miydi? Tek başına halledebiliyor muydu? Beni özlüyor muydu? Ben deli gibi özlemiştim çünkü.
''Bu sefer de ek derslere ihtiyacın kalmazsa erken gidersin yanına.''
''İmkansız.'' diye araya girdi Chanyeol.
O zamana kadar sakin duran oğlan şimdi yan bir gülüşle bana meydan okuyor gibiydi. Gözlerimi devirdim.
''Benim için imkansız denen bir şey yoktur. Unuttuysan hatırlatayım. Ben Oh Seunghoon.''
Baekhyun neredeyse kahkaha atarak oturduğu yerden aniden doğruldu. Bir sonraki hareketinden emin olsam da, bir haftadır aynı şeye maruz kalıyordum çünkü, kıpırdayamadım. Ben daha iki elimle sıkıca kavradığım kahve bardağını önümdeki masaya henüz koymuştum ki iki küçük el saçlarımı buldu.
''Duydun mu Chan? Hun bebeğim bu kez ek ders almayacakmış. Çok sevimli. Eve götürebilir miyiz?''
Chanyeol onun oyununa ayak uydururken duraksamadı bile.
''Olmaz. Biliyorsun ki kedilere alerjim var.''
Sertçe saldığım nefesimin ardından ellerim havalandı.
''Kes şunu Baekkie. Saçlarımı bozuyorsun.''
Bedenini diğer yanımdaki boş sandalyeye gürültüyle bırakırken iki eli yüzümü buldu. Bedenimi ona çevirmemi sağlarken az öncesine kadar karıştırıp durduğu saçlarımı parmak uçlarıyla düzeltti.
''Seunghoon.'' dedi.
Bütün enerjisinden ayrılmış sakin sesi dudaklarımı birbirine bastırmama neden oldu. Bakışlarımı ondan kaçırmak istediysem de yapmadım. Oğlanın gözlerinin tam içine baktım. Endişeleniyordu. Bu kendimi daha kötü hissetmeme neden oldu.
''Gerçekten iyisin değil mi?''
''İyi değilim.''
O an için içimden ne geldiyse söylemek istedim. İyi değildim. İyi olacağım bir an yaşayacak mıydım emin değildim. Kaybettiğim çok şey vardı. Hatta kendimi kaybetmenin eşiklerindeydim. Bütün bunları saçıp dökesim vardı ortaya ama yapmadım. Dudaklarımdan çıkan basit iki kelime bile karşımda parmaklarıyla bana şefkat gösteren oğlanın kaşlarını anında çatmasına neden olmuştu. Daha fazlası ne yapardı öğrenecek cesaretim yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Chrysanthemum's Lullaby
FanfictionKim Jongin onca insan arasında olamayacağım tek insan. Kim Jongin onca dileğimin arasında gerçekleşmesini istediğim tek dileğim.