''Gelmeyecek misin?''
Nefesimi yavaşça saldım. Jihun sorularıyla dolu gözlerini benimkilere dikti. Kendimi yine ne diye kapısında bulmuştum bilmiyordum. Adımlarım kendi kendine buraya gelmiş gibiydi. Öyle ki kapının eşiğinde benim yarım dakikadır konuşmamı bekleyen oğlana ağzımı bile açamamıştım. Alışkanlık olmuş gibiydi. Canım her sıkıldığında kendimi burada buluyordum.
''Uyuyacaksan eğer...''
Biliyordum. Uyuması için erkendi. Üstelik Jihun öyle erkenden uyuyan biri de değildi. Kapısına dayanmama rağmen içeri girmek için tereddüt ediyor gibiydim. Üstelik sebebinden emin değildim bile.
''Uykum yok. İçeri geç Sehun. Hava soğuk.''
Yeniden hareketlendim. İçeri geçmem için bedenini yana kaydırdı. Usulca süzüldüm koridoruna.
''Ne içersin?''
Salonunda her zamanki yerime yerleştim. Bacaklarımı kendime çekip kollarımı etrafına doladım. Karşımda benden cevap bekleyen oğlana sakin bir bakış attım.
''Melisa çayı demliyorum.''
Anlayışlı sesiyle mırıldandı. Çenemi dizime dayamadan önce başımı salladım. O mutfağa geçerken gözlerimi kapadım. Yanımda yeniden varlığını hissedene kadar da gözlerim öylece kapalı kaldı.
''İyi misin?''
Gözlerimi aralayıp bana uzattığı kupaya baktım. Ellerim isteksiz hareketlerle bedenimden uzaklaşıp kupaya uzandı. Çayın yanında getirdiği tabağı önümdeki sehpaya bıraktı. Çilekli tart. İç çektim.
''Haklıydın.''
Bakışlarım önümdeki tarttayken dalgınca söyledim. Yanıma oturduğu. Kanepe bedeninin ağırlığıyla hafifçe çöktü.
''Hangi konuda?''
''Kendimi Jongin'den uzak tuttuğum konusunda. Aptalca bahanelerle ondan da ona hissettiklerimden de kaçtığım doğru.''
Akşam akşam yaptığım bu itirafa anlam verememesi gerekiyordu. Ama Jihun sustu. Bana soru sormamasından cesaret alıp yeniden araladım dudaklarımı.
''Ama yanıldığın bir konu var.''
''Neymiş o?''
Heyecanlı çıkan sesiyle ona döndüm. Gözlerinin neredeyse içi parlıyordu. Dudaklarımı büktüm.
''Tek sebebi Seunghoon değildi.''
Kaşları hafifçe çatıldı. Gülümsedim. Neden yapıyordum bilmiyordum? Bunu neden şimdi yapıyordum? Ama önemli değildi. Kesik bir nefes alıp konuşmaya hazırlanırken sonunda ona bunu söyleyeceğim için garip bir huzur vardı içimde.
''Sen de o sebeplerden biriydin.''
''Ben mi?''
Omuz silktim.
''Evet sen. Çünkü o zamanlar senden hoşlandığımı düşünüyordum.''
Dudakları muzipçe büzüldü. Yüzüne yayılan yaramaz gülüş benim de gülümsememe neden oldu. Kahkaha atacağını sandım ama yapmadı.
''Şaka mı yapıyorsun?''
Başımı iki yana yavaşça salladım.
''Şaka falan yapmıyorum. İyi biriydin. Yakışıklıydın. Kendimi kapadığım kabuğumdan çıkar çıkmaz karşıma çıkan ilk kişiydin. Neden senden hoşlanmayaydım ki?''
''Aman Tanrım ciddisin. Ama Sehun...''
''Biliyorum. Açıklamana gerek yok. Benimki sadece bir sanrıydı. Benim için fazla iyiydin ve ben şefkatine olan bağlılığıma romantik anlamlar yüklemiştim.'' Parmaklarım dolandığı sıcak parmakta küçük küçük oynadı. ''Ama artık biliyorum. Hissettiğim şeyin aşkla yakından uzaktan alakası yok.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Chrysanthemum's Lullaby
FanfictionKim Jongin onca insan arasında olamayacağım tek insan. Kim Jongin onca dileğimin arasında gerçekleşmesini istediğim tek dileğim.