Kalabalık sokakta sağa sola bakınıp esmerin yazdığı adresteki mekanı bulmak için kaç dakikadır yürüyordum bilmiyordum. İlerlediğim caddenin de caddede yürüyen kalabalığın da sonu yok gibiydi üstelik. Kendimi iyiden iyiye kötü hissetmeye başlamıştım. Hava beni kendime getirmeye yetecek kadar soğuk olsa da içinde ilerlediğim kalabalık ara ara nefesimin teklemesine neden oluyordu. Ceketime sıkı sıkıya tutunduğum parmaklarım ara ara titremeye başlamıştı. İnanılmazdı ama hala alışamamıştım. Bu şehre de kalabalığına da. Hala başım dönebiliyor hala midem bulanabiliyordu.
''Seunghoon. Buradayız.''
Kulağıma dolan tanıdık ses duraksamama ardından derin bir nefes almama neden oldu. Başım sesin geldiği yöne hızla dönerken Taemin'i birkaç metre ötemde bana el sallarken buldum. Başımı kaldırıp oğlanın durduğu kapının hemen üstünde sade bir fontta yazılmış yazıya baktım. Tabela da mekan da caddeyi süsleyen tüm o gösterişli ve ışıl ışıl mağaza ve restoranlar arasında o kadar sade duruyordu ki Taemin bana seslenmese gözden kaçıracağıma emindim. Ama beni beklediği her halinden belli olan oğlan beni görmüş ve bana seslenmişti. O an için bu o kalabalık içinde başıma gelebilecek en iyi şeydi. Hızlı adımlarla oğlana doğru ilerlerken rahatladığımı saklamadan derin bir nefes aldım.
''Kaybolmak üzereydim.''
Durduğu kapının köşesine yavaşça sinmeden önce söyledim. Gülümsedi. Başı bir an geriye hemen arkama kaydı. Ardından yavaşça bana uzanıp nazikçe kolumu tuttu. Ben daha oğlanın ne yaptığını çözemeden beni yavaşça kendine doğru çekti. Başım geriye, Taemin'in dikkatini çeken yere kaydı. İki kızın yalpalaya yalpaya az önce yaslandığım kapıdan çıkmasını izledim. İkisi de sarhoştu. Yüzlerinde aptalca bir mutluluk ve umursamazlık vardı. Taemin kızlar mekandan çıkar çıkmaz kolumu usulca bıraktı.
''Üzgünüm ama ben dönmek zorundayım. Jongin içeride seni bekliyordu.'' Omuzuma yavaşça dokundu. ''Gerisini sana bırakıyorum. Görüşürüz.''
Öylesine aceleci bir tavra bürünmüştü ki nereye gittiğini bile soramamıştım. Tek yaptığım ona görüşürüz demekti. Oğlan az önce benim güç bela kendimi kurtardığım kalabalığa dalarken omuz silktim. Soğuk havayı son kez içime çekip içeri geçtim. Dar ve fazlasıyla loş koridoru hızlıca geçtim. O kasvetli koridor şaşırtıcı bir şekilde çok daha geniş bir yere açılıyordu. Yeteri kadar ışıklandırma kullanılmış ve gereksiz aksesuardan uzak durulmuştu. En az girişi kadar sade bir yerdi. Tek tük boş masanın olduğu bu mekanda Jongin'i bulmak için duraksadığım yerde birkaç kez etrafıma bakmak zorunda kalmıştım. Jongin'i köşe masalardan birinde, arkası bana dönük tek başına oturuyorken buldum. Masanın etrafında siyah, derin bir koltuk ''u'' şeklinde uzanmıştı ve oğlan koltuğun köşesine sinmiş gibiydi.
Çalan sakin müzik eşliğinde ona ilerlerken esmerin yavaşça doğrulup masadaki büyük bardak birasını almasını izledim. O büyük bir yudum aldığı içeceğini yeniden masaya bırakırken karşısına oturdum. Bakışları beni buldu. Her zamankinin aksine daha dağınık görünen saçlarına, yakası bir köşeye çekiştirilmiş gömleğine ve hafiften kızarmaya başlamış yüzüne baktım. Tüm bu dağınıklığına rağmen yüzümde gezinen gözlerinde sarhoşluğunu ele veren hiçbir ipucu yoktu. Oturduğum yerde yavaşça arkama yaslandım.
''Gelmişsin.'' Dedi.
Kelimeleri telefondaki kadar sakin ve uzun uzun çıkıyordu ağzından. Gözlerimi devirdim.
''Sana ben gelene kadar sarhoş olma demiştim Kim. Hem yarın dersin falan yok mu senin?''
Omuz silkti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Chrysanthemum's Lullaby
FanficKim Jongin onca insan arasında olamayacağım tek insan. Kim Jongin onca dileğimin arasında gerçekleşmesini istediğim tek dileğim.