''Seunghoon. Buradasın. Baekhyun içeride gelecem diye tutturunca Chanyeol da kontrol amaçlı beni gönderdi. Erkek arkadaşını gönderirse neler olacağını kestiremedi sanırım.''
Ona dönmedim. Taemin arkamdan yükselen neşeli sesiyle yanıma gelene kadar konuşmaya devam etti. Sesi kulaklarıma dolsa da kelimelerini anlamlandırmaktan çok uzaktım. Gözlerim önümdeki manzaradan çekilmek bilmiyordu. Miyeon'un az önce esmeri, belli ki, hazırlıksız yakalayan öpücüğü sona ermişti bile. Jongin hareketsiz kaldığı birkaç saniyenin ardından buradan bile sert olduğunu anladığım bir tavırla kızı itmişti. Şimdiyse konuşuyorlardı. Daha sakin ve daha nazik bir biçimde.
''Ne yapıyorsun burada? Miyeon nerede?''
Taemin kapının eşiğinde duran bedenime ulaşırken sorularını sıraladı. Başım yavaş, çok yavaş bir şekilde ona döndü. Kaşlarının hafifçe çatılmasını, dudaklarının biraz olsun büzüşmesini izledim.
''İyi misin?''
''Eve gidiyorum. Baek'e kendimi iyi hissetmediğimi söyle.''
Sonunda aralana dudaklarımla hızlıca söyledim. Şaşkınlığı artarken kolumu bulan parmaklarıyla hareketlenen bedenim duraksadı.
''Dur bir dakika. Neler oluyor? Neyin var?''
''Önemli bir şey değil. Sadece biraz dinlenmem gerekiyor. Şiddetli bir baş ağrısı çekiyorum. Baekhyun'a onu sonra arayacağımı söyle.''
Bedenimden uzaklaşmayan parmaklarına bakılırsa gitmeme henüz izin vermeyecekti. Bu yüzden bedenimi tamamen ona döndürüp derin bir nefes aldım. Yüzümü bütün ifadelerden arındırmaya çalıştım ki hakkımdaki endişeleri en azından biraz olsun azalsın. Ama ne kadar başarabilmiştim emin değildim.
''Lütfen Taemin. Söylediklerimi yap. Gitmem gerekiyor.''
Birkaç saniye daha yüzümde gezindi gözleri. Sonra omuzlarının çöktüğünü gördüm. Parmakları kolumu teker teker terk etti.
''Taksi çağırmamı ister misin?''
Bir adım gerilerken başımı iki yana salladım.
''Gerek yok. Caddede bir tane bulurum.''
Geriye atmaya başladığım adımlarım artarken döndüm. Başımı kısa bir süreliğine yine esmere çevirme hatasına düştüm. Hataydı çünkü bana bakıyordu. Yüzündeki ifadeyi aramızdaki mesafede anlamlandıramadım. Ama hareketlenen bedeninin hedefi olduğumu biliyordum. Bu yüzden hızlandım. Binadan uzaklaşıp çıkışa yönelirken arkamdan seslendiğini duydum. Geniş bahçeden adımlarım beni çıkışa taşırken sesi birkaç defa daha, üstelik her seferinde daha yakınımda, kulağıma doldu. Benim adımlarım hızlı olsa da o koşuyordu anlaşılan.
''Hoon. Hoon.''
Durmadım. Ne kadar yakın olduğumuzu anlamak için arkama da bakmadım. Aksine hızlandım. Ama bu onu sinirlendirmiş olmalıydı. Sonrasında keskin sesi yükselirken adımlarım söylediğiyle yavaşladı.
''Oh Sehun.''
Durdum. Bedenim telaşla geriye döndü. Yüzüm etrafı taradı. Birilerini, henüz orada bekleyen Taemin'i ya da neler olduğunu anlamlandırmak için bize bakacağını düşündüğüm Miyeon'u aradım. Ama ikisi de yoktu. Nefesimi yavaşça salarken bir adım uzağımda durup bana bakan esmere döndüm.
''Ne halt yiyorsun? Birileri duyabilirdi.''
''Yanlış anladın.''
Bana cevap bile vermeden söyledi. Dudaklarımı birbirine sertçe bastırdım. Burnum sızlamaya başlamıştı. Ama yapmayacaktım. Hayır ağlamayacaktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Chrysanthemum's Lullaby
FanfictionKim Jongin onca insan arasında olamayacağım tek insan. Kim Jongin onca dileğimin arasında gerçekleşmesini istediğim tek dileğim.