Yorum yapmayı ve vote vermeyi unutmayın iyi okumalar ✨️
Yağız
Sigaramdan son bir nefes alıp yere attım ve ayağımla basarak söndürdüm. Etrafta dolanan askerlere göz gezdirdim. Bu mesleğin sevdiğim yanlarından biri de her görev yerinde farklı insanlarla tanışmaktı. Ülkenin her yerinde bir tanıdığının olmasıydı.
Tabura giren arabayla kafamı oraya doğru çevirdim. Duran arabanın içinden dün tanıştığım pilot inince istemsizce baştan aşağıya süzdüm. Sivil kıyafetle gelmişti. Dün çıkarken de sivil kıyafetle çıkmıştı. Tabi üniforması tulum olunca çıkarıp giymesi kolay olurdu.
Onun dışında değişik bir havası vardı. Bana kalırsa pilot olmak için fiziksel olarak biraz yetersiz duruyordu. Zaten dün de bu yüzden nasıl olduğunu görmek istemiştim. Görevli askerler söylemese o yorgunlukta uçacak kadar kafadan biraz gidik olduğunu anlamıştım.
İlk söylediğimde nöbetten yeni çıktığı için yorgun olduğunu söyleyebilirdi. Ama bir saniye bile düşünmeden kabul etmişti. Ya ölmekten korkmuyordu ya da kendine güveni tamdı.
Gerçi ikisi de olsa sevdiğim tipte insan oluyordu ya, neyse.
Meriç'in içeriye girdiğini boş yere baktığımda fark ettim. Derin bir nefes alıp benden biraz uzaktaki askere seslendim. Sesimi duyunca hızla yanıma geldi.
"Buyurun komutanım?"
"Üsteğmen Meriç'e söyle uçuşa hazırlansın."
"Emredersiniz!"
Asker tabura girerken ben de üsse doğru yürümeye başladım.
Helikopterler olduğu için birkaç tane havacının görev yaptığı üsse girdiğimde beni fark edenler ellerindeki işi bırakıp hemen selam vermişlerdi. Dün Meriç'in konuştuğu askerleri görmek için gözlerimi gezdirdim ama yoklardı.
"Bekir Başçavuş ve Asım Üstçavuş nerede?"
"Benimki'ni uçuşa hazırlıyorlar komutanım."
"Tamam. Siz de işinize dönebilirsiniz."
"Emredersiniz!"
Helikopterin olduğu yere geçtim. Meriç çoktan gelmiş, son kontrollerini yapıyordu. Bekir ve Asım da ona helikopterlerle ilgili bir şeylerden bahsediyorlardı.
"Hazır mı?"
Üçü aynı anda irkilip esas duruşa geçtiler. İçimden hallerine gülerken dışımdan aynı sert bakışlarımla bakıyordum.
"Hazır komutanım."
Sorumu Bekir cevaplamıştı. Meriç öylece bakıyordu. Büyük ihtimalle hâlâ dünkü olaya sinirliydi. Komutanıyım onun. Sinirli olması, hele ki bana pek de umurumda değildi.
Meriç helikoptere binmeden önce bana döndü.
"Arkada mı oturacaksınız yoksa önde yanımda mı , komutan?"
"Yanında."
Elindeki kasklardan düz olanını bana uzattı. Kaskı aldığımda beklemeden helikoptere bindi. Ben de diğer taraftan yanına geçtim.
O son ayarlamaları yaparken ben de onun kaskına bakıyordum. Kafasına takmadan önce gördüğüm kadarıyla diğer tarafında Atatürk imzası vardı. Benim net gördüğü tarafta kanatları olan bir kask vardı. Yanında da 'bir gün değil, sana her gün tutulmak' yazıyordu.
Meriç bana doğru dönüp "Kaskı takmayı düşünüyor musun komutan? Yoksa bakmaya devam edecek misin?" dedi. Dediğiyle elimdeki kaskı kafama taktım.
"Havalanıyoruz."
Yavaş yavaş yukarıya çıktık. Yeteri kadar havalandığımızı düşünmüş olacak ki daha fazla yükselmedi.
"Tam olarak ne görmek istiyorsunuz komutan?"
"Başlangıç olarak hitap şeklini değiştirmeni istiyorum."
Sabahtan beri komutanım ya da yüzbaşım demek yerine komutan diye hitap etmesi sinirimi bozuyordu.
"Niye? Komutan değil misini?"
"Hoşlanmıyorum dümdüz komutan denmesinden."
"Kusura bakmayın. Biz de böyle."
"Komutanınla böyle mi konuşuyorsun sen?"
"Sizinle evet."
"Benim ne özelliğim var."
Önünde birkaç düğmeye basıp kafasını bana döndürdü.
"Hoşlanmadım sizden. Normalde insan canlısı biriyimdir. Anlaşamadığım, sevmediğim bir olmaz. Ama siz başardınız. Tebrikler."
"Beni daha tanımıyorsun bile."
Geri önüne dönüp "Tanıyorum. Diğerlerinden üstte olduğunuzu göstermek için bağıran diğer komutanlar gibisiniz." dedi.
"Komutan olduğunuzu diğerlerine göstermeniz için her şeye sinirlenmenize gerek yok. Yıldızlarınızdan ve duruşunuzdan anlıyorlar zaten."
Şu an havada değil de yerde olsaydık ona bu laflarını yedirirdim ama onun bölgesindeydik.
"İnebiliriz."
Herhangi bir şey söylemeden iniş yapacağımızı kuleye bildirip hazırlıklara geçti.
İndiğimizde kaskı kafamdan çıkarıp helikopterden indim. Hazırda bekleyen askere kafamla rahat olmalarını söyledikten sonra yürümeye başladım.
Meriç de peşimden iki kaskla birden geliyordu.
"Geç olmadan Mehmet Albay'a söyleyin komutan."
Durup ona baktım.
"Neyi?"
"Pilotu değiştirmek istediğinizi."
"Değiştirmek istediğimi nereden çıkardın?"
"Yukarıdaki konuşmalardan sonra beni isteyeceğini düşünmediğim için."
"Sen kendin söyledin. Üstte olduğumu belli etmem gerekiyor. Ve benden hoşlanmadığına göre sana vereceğim en büyük ceza çok sevdiğin gökyüzüne bensiz çıkmamak olur."
Meriç tam bir şey söyleyecekken beklemeden yürümeye başladım.
Egoist biri değildim. Komutan olsam bile diğer askerlerle aram hep iyi olmuştu. Meriç'in düşündüğünün aksine gerektiği zaman askerlere abilik de yapardım. Ama sonuçta askeriyedeydik. Çocukluk yapmaya, gevşekliğe gerek yoktu.
Benden hoşlanmamış olabilirdi. Bende onun için ölmüyordum. Konuşma üslubunun değişmesi ve benim onun komutanı olduğumu idrak etmesi gerekiyordu. Ben de zevkle ona idrak ettirecektim.
Hissediyorum birileri Meriç nasıl komutanı ile böyle konuşabiliyor, diyecek💆🏻♀️
Bir dahaki bölümde görüşmek üzere minik kaplumbağalarım 🤍🐢
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Söz // bxb
Teen Fiction+18 "Komutan, geri döneceğinize söz verdin. Unutma." Cevap olarak asker selamı dışında bir şey alamamıştı. Meriç, çok sevdiği gözyüzüne benzetirdi onu; uzakta olsa da sevdiği ve koruduğu gökyüzüne.. Yağız, çok sevdiği vatanına benzetirdi onu; koruma...