1. Bölüm

251 22 60
                                    

                         

                  

Fısıltılar, kahkahalar, göz devirmeler, danslar, sarhoş insanlar ve perdeler, gözlerin önüne çekilen kalın perdeler.
Arkadaşlar, dedikodular, sonu gelmeyen eğlenceler, ışıklar, yalanlar, nefes almak gibi kolaylaşan yalanlar. Hepsi buydu, bana sunulan hayat buydu. Sahne ışıklarının altında sonsuz olduğuna inandığım bir oyun. Eğlenceliydi, hatta çok eğlenceliydi ama o görmezden geldiğim gerçek hayat beni kendine çekene kadar sürdü bu eğelenece.

Geçmişim buydu, şaşaalı, pırıl pırıl ve lüks. Geleceğim kayıptı, benim gibi. Şu anım bulanıktı. Sisli bir günde deniz kadar bulanık. Ama yine de buradaydım bir bar taburesinde kendimi zehirliyordum. Mükemmel arkadaş gurubum beni kenara atmıştı. Yani anlayacağınız yalnız ve sorularla dolu kafamla yürüyen bir felakettim. Önceden geldiğimde deliler gibi dans edip eğlendiğim barda şimdi kendimi sorguluyordum.

Işıltılı hayatlarımızın aslını gördüğümüzde büyüdüğümüzü anlarmışız öyle derdi annem. Sanırım büyümek için geç kalmıştım. O yüzdendi bu sendeleyip kendim bulma çabalarım.

Bir hafta boyunca bu bara geldim gittim. Barmenler yüzümü görmeye alışmışlardı, ne istediğimi biliyorlardı. Ben çok dikkat etmemiştim yüzlerine yada kim olduklarına. Belki de dikkat etmeliydim.

Günlerden Pazar, ilkbaharın ılk havası arada ürpermeme sebep oluyor. Ama barın tanıdık kollarına teslim olunca geçiyor o ürperme. Şarkının baskın sesi kafamdaki sesleri susturmaya yetmeyince  gidip bir içki alıyorum. Sahne kalabalık, insanların arasına kıvrılıp dans ediyorum. Elimdeki bardak boşalınca tekrar bara dönüyorum. Bardağı tezgaha koyup itince bir el engel oluyor bana. Kafamı kaldırıp elin sahibine bakıyorum. Kelimeler istemsiz çıkıyor dudaklarımdan.
"Nesin sen melek mi?" Yüzündeki kusursuz ifade cezbediyor beni. Söylediğimi duymadığını ümit ediyorum ama bana doğru eğilip. "Hayır şeytanım, cehennemime hoş geldin." diye fısıldayınca buğulu sesi mideme tekme yemişim gibi hissettiriyor. Geri çekilirken gözlerini benden ayırmadan bardağı alıp arkasındaki tezgaha koyuyor.

"Bir içki daha alacaktım."
Beni duymamazlıktan gelip kafasını sallamakla yetiniyor.
"Neden?"
Sorusu karşısında şaşırıyorum. Bu adam nereden çıktı şimdi.
"Eğlenmeye ihtiyacım var da ondan."
Tezgahın üzerinden bana doğru eğilince yüz hatları belirginleşiyor.
"Yalan söyleme."
Bu adamın derdi neydi benimle?
"Sana bir şey açıklamak zorunda değilim. Şimdi içkimi alabilir miyim?"

Kafasını olumsuz anlamda sallayıp sorusunu yeniliyor. "Neden içkiye ihtiyacın var?"
Sabrım taşmaya başlıyordu artık. Tam ağzımı açıp ona kafa tutacakken beni susturdu.
"Eğlenmeye ihtiyacın falan yok bana yalan söyleme. İçince unutmayacaksın yada kafandaki sesler dinmeyecek. Kendini zehirlemeyi ne zaman bırakacaksın?"

Sözleri karşısında donup kalmıştım, kim oluyordu bu adam böyle?
"Sana ne niye içtiğimden, istiyorum da içiyorum." diye çemkirdim. Gözlerini devirdi.

"Terk edildiğini kabullenememen çok yazık." Sözleri karşısında tek kaşım kalktı.
"Evine git." dedi elleri kısa saçlarında gezinirken. "Evine git ve kendini zehirlemeyi bırak."
Tüm enerjim uçup gitmişti. Hırsla çantamı alıp bardan çıktım. Hızlı adımlarla evime geldiğimde neden o barmeni dinlediğimi soruyordum kendime. Neden o uyuz barmeni dinleyip eğlencemi böldüğümü sorguluyordum. Her eşyamı bir kenara fırlatıp koltuğuma yayıldım.
Galiba barmen haklıydı. Eğlendiğim falan yoktu, hatta kendime işkence çektiriyor bile sayılırdım. Belki unuturum diye içiyordum, dans edip kafamdaki sesleri bastırmakla uğraşıyordum. Ama hiç bir sonuç yoktu yine darmadağın haldeydim.

KARAMLIK Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin