18. FEDAKÂRLIKLAR

27.1K 2.2K 959
                                        

SVRCINA - Lover. Fighter
Fleurie - Hurricane
Fleurie - Love and War

18. FEDAKÂRLIKLAR

Hadrut kasabasındaydım.

Botlarım çamura saplansa da yürümeye devam ediyor ve etrafa bakıyordum. Kameram yoktu, olsa dahi çekmeme izin vereceklerini sanmıyordum.

Burası tarih kitabımın sayfaları gibi kokuyordu.

Tüm evlerin, mağazaların camları parçalanmış, arabalar patlamıştı. Duvarlara Azerbaycan askerlerinin isimleri ya da illerin adlarıyla plakaları yazılmıştı. Kasabada tank yoktu, çünkü burayı tankla değil, ayakla işgalden kurtarmışlardı. Dağlık bir araziydi burası. Neredeyse her tarafında geçilmez dağlar vardı ve bu yüzden askerler bu dağları tırmanarak girmişti kasabaya.

Hayatımda gördüğüm en güzel harabeydi. Çünkü bu harabe olarak görülen kasaba, yıllar sonra ev sahibine kavuşmuştu.

Askeri bir kamyonun yanında durduğumda anında bana silah çekti iki asker. "Kimsin?"

Aras arkamdan çıkarak, "İstihbarat," dedi ve ardından göğsündeki kartı çıkarıp askere gösterdi. "İndir silahını, kardeşim."

İkisi de anında silahlarını indirdi. "Kusura bakmayın. Dün bir evde kadın bulduk. Yatağın altına saklanmıştı."

"Ne yaptınız kadına?"

"Takas yaptık. Esir düşen bir askerimizle."

Başımı onayla salladığım sırada Haris ve On Sekiz camları olmayan mağazaya girdiler. Zamir etraftaki araçları inceliyordu. Aras ise yanımdaydı.

Tuhaf olanı... Hepimiz burnumuza kadar şal takıyorduk. Burnumuzdan yukarısı açıktaydı. Fakat Haris siyah kar maskesindeydi ve asla çıkarmıyordu.

Kamyonun arkasından bize doğru eğilen asker elinde tuttuğu kırmızı elmaları Aras ve bana uzattı. "Aç olmalısınız."

Tebessüm ederek, "Size kalsın. Biz yedik," dedim. Sabah evden çıkarken Aras bize yumurta ve sosis pişirmişti. Şu an öğlendi ama kendimi pek de aç hissetmiyordum. Hem onların benden daha çok yemeğe ihtiyaçları vardı.

"Abla, Karabağ elması bu," dedi asker. "Bence yemeniz lazım."

"Abla mı?" Aras güldü. "Kaç yaşındasın?"

"On sekiz."

Aras tekrar güldü. "O zaman abla doğru bir tercih."

Dirseğimle ona vurduktan sonra askerin elindeki elmayı aldım. "İsmin ne?"

"Ruslan Abbasov."

"Memnun oldum, Abbasov."

Aras kulağıma, "Soyadları çok havalı!" diye fısıldadı ardından kulağımın tam dibinde elmadan kocaman bir ısırık aldı. Yüzümü buruşturup ona bakarak gözlerimi devirdim.

Elmadan yavaşça bir ısırık aldığımda gözlerimi kapattım.

Ben şu an Karabağ'da elma yiyordum.

Binlerce insanın hayalini yaşıyordum. Binlerce insanın yuvasının işgalden kurtulduğu günlere şahitlik ediyordum.

Gözlerimi açtım. Kasabanın esas yolunda yürümeye başladım ağır ağır. Etrafta mağazalar, onların da arkasında evler vardı. Yıllar önce belki de şu an yaşıtlarımın dedelerinin, babalarının alın teriyle tuğlalarını taşıyıp yaptığı evlerdi. Neredeyse otuz senedir çalınan evlerin olduğu yerdi burası.

FELAHHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin