Pera - Gökyüzüm
35. İNANÇ
Sınırlar...
Biri geliyordu sınır çiziyordu, burası benim diyordu. Sonra diğeri gelip bunu inkâr ediyordu ve savaşıyorlardı. Olan sınırın ortasında, yakınında kalanlara oluyordu her zaman.
Savaşlar zaten hep böyle başlamaz mıydı?
Peki, savaşlar gerçekten kazanılıyor muydu? Yoksa tarafların hepsi kaybediyor olabilir miydi? Bir toprak parçası için masumlar ölürken kazanılan toprak parçasına sevinmek doğru muydu acaba?
Bana göre... Doğru sayılırdı. Çünkü o topraklar için atalarımız kan dökmüşse eğer onu bugünümüzde bir başkasına hediye edemezdik. Savaşmamız ve kanımızın son damlasına kadar mücadele etmemiz gerekirdi.
Savaşmak benim doğamda, ruhumda vardı.
Karabağ'a gitme sebebim buydu. Savaşmak. Silahımla değil, mikrofonumla savaşmak. Ama koşullar beni mikrofonu yere atmama, silaha sarılmama mecbur bırakmıştı.
Belki de mecbur kalmamıştım. Bunu seçmiştim. Sonuçta kimse bana Victor'u öldürmemi söylememişti.
Haris'i düşman sanmama rağmen Victor'u öldürmüştüm. O düşmandı ama Victor'un hem düşman hem de çok kötü kalpli biri olduğunu anlayabilmiştim birkaç günde. Bu yüzden onu tereddüt dahi etmeden iki el kurşunda öldürmüştüm.
İlk cinayetimdi.
Ama son olmadı.
İlk kez canlı bir hedefi vurmuştum.
Ama belki de onlarcasını devamında getirdi.
En son da... Kendimi vurdum ve silahı bıraktım.
Karga'yı öldürmek istemiştim ama sonra vazgeçmiştim. İstesem saniyeler içerisinde kafasına sıkıp onu öldürebilirdim ama istememiştim. Neden? Bilmiyordum.
Bazen delirdiğimi düşünüyordum. Zihnimde dolaşan savaş anıları, kan dolu sahneler beni sanki o anları yaşamamışım gibi ürkütüyordu. Sonra... Sonra farkındalık duygusuyla doluyordum. Ben bunların hepsini yaşamıştım. Ben... Annesiyle konuşturduğum Hüseyin'in hain olduğunu ve silah arkadaşı İbrahim'in onu vurduğunu görmüştüm çıplak gözlerle. Ben... Rus İstihbaratı tarafından kaçırılmış, Zamir'in takımı tarafından kurtarılıp sonrasında Haris'i onların elinden çekip alabilmiştim. Ben... Az kalsın Victor'un kardeşi Mari'nin askerleri tarafından adını bile duymak istemediğim o şeyi yaşayacaktım. Ben... Kaç şehit görmüştüm? Kaç ölüme şahit olmuştum?
Ben... İşime, mesleğime geri döndüğüm gün suikasta uğramıştım. Sonra yine her şeyin başladığı noktaya, Karabağ'a gitmiştim. Yıllarca yasını tuttuğum adamı kanlı canlı karşımda görmüştüm. Sevinememiştim. Yaşadığına sevinememiştim o zaman çünkü kandırıldığım için öfkeliydim.
Ama şimdi...
Yanımda olduğu için çok mutluydum.
Beraber arabadan indiğimizde başkanın bizi neden böyle bir kafeye çağırdığını sorguladım ama sonra belki de babamın görüştüğümüzden haberdar olmamasını isteyebileceği aklıma geldi.
Liselilerin ve üniversitelilerin geldiği çok göz önünde olmayan bir kafeydi. İçeri girdiğimizde cam kenarında oturan başkan ve etraf masalarında dikkat çekmeden sanki normal müşteriymiş gibi oturan Kaplan, Tomris dikkatimi çekti.
Başkanın yanındaki masalarda başka birinin oturmasını engelliyorlardı böylece.
Ağır adımlarla başkanın masasının yanına geldiğimizde, "Merhaba," dedik aynı anda saygıyla.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FELAH
Aksiyon❝Savaşı durduramam ama elime mikrofon alarak insanların sesini duyurabilirim.❞ Savaş kaybolmaktır. Ben bu savaşta kayboldum. Beni babam bile bulamadı. Belki de hiç aramadı. 04.04.2021 © Tüm Hakları Saklıdır.