36. BİR İSTANBUL MASALI

15.1K 1.3K 560
                                    


Kahraman Deniz - Böyle Sever

36. BİR İSTANBUL MASALI

Yetişkinlik kavramını kaybettiğim bir gündü.

İçimdeki o kırık, buruk kız çocuğu uyanırken oyuncak bebekle oynamak, masal dinlemek, çizgi film izlemek, parkta oynamak istiyordu.

Her yetişkin bunu istemez miydi? Bir günlüğüne de olsa geçmişe dönmek, çocukluğunu doyasıya yaşamak, annesi ve babasının kollarında huzurla uyumayı dilemez miydi?

Yorgundum. Yılların yükleri omuzlarıma çökmüştü sanki. Bu ağırlık hem bedenimde hem de ruhumda hissediliyordu. Kalbim... Kalbim yorgundu. Kaç kez atmıştı bu zamana kadar? Sadece atmamış, delinmiş, durmuştu üstelik.

Bu yorgunluk kırk gün de uyusam geçmeyecekmiş gibiydi. Bazen eski Hilal'i özlüyordum. Sabahın erken saatlerinde uyanan, sadece bir sandviç ve kahveyle işe giden, bazen sağlıklı bazen sağlıksız beslenen, sık sık yürüyüş yapan, işinden başını kaldıramayan, sosyal hayatı 0 gibi görünse de okuduğu kitaplarda aslında yüzlerce karakterle tanışan ve onlarla beraber o evrene ışınlanan... Hilal böyle biriydi. Ekranlarda korkusuzca konuşan, kanal baskılarını umursamadan istediği gibi davranan Hilal... Tehlikeli bölgelere koşup canını hiçe sayan ama aslında bununla nefes alan o Hilal nereye kaybolmuştu?

O Hilal duygusuzdu, kalbi sadece işi için atıyordu. Şimdiki Hilal ise bir çift altın harelere baktığında eriyebiliyordu. Tuhaftı. Aşk gerçekten çok tuhaftı.

Beni darmadağın etmişti.

Şimdi ise baştan inşa ediyordu.

Benden ona inanmamı rica etmişti. Ben de sanki başından sonuna kadar bana yalan söylememiş gibi ona inanmayı seçmiştim. Yeniden elinden tutmayı, bir ihtimal için denemeyi istemiştim.

Yeniden başlamak zordu.

Ama onun varlığı bu durumu kolaylaştırıyordu. Özellikle de kokusu...

"Nasıl hissediyorsun?"

Sanki yıllardır beklediğim bir soru buymuş gibi, "Yorgun," diye mırıldandım.

"Keşke yorgunluğunu, üzüntünü alacak bir gücüm olsaydı."

Onun altın harelerine bakıp tebessüm ettim. "Var öyle bir gücün." Elimi uzatıp alnına dökülen saçını tarayarak geriye attım. "Sen nasıl hissediyorsun?"

"Kayıp," dedi kederli bir sesle.

"Ben de öyle hissetmiştim. O çukura düştüğümde... Sonra sen buldun beni. İzin ver, şimdi de ben seni bulayım. Kaybolma."

"Şu an karşımda olman ve bu cümleyi kurman mucize gibi. İnanılmaz. Üç yılda yaşadığını bilmek bir nebze olsun rahatlatıyordu içimi ama altı ayda bin kez öldüm. Şu an nefes alman, yanımda olman... En büyük hediyem."

Kalbim titredi cümlelerini duyduğum andan itibaren. "Ne kadar çok acı çektim. Geriye dönüp baktığımda hayret ediyorum."

"Değdi mi sence benim için çektiğin acılara?"

Kaşlarımı çattım. "O ne demek?"

"Baksana, kendime hayrım yok benim. Anne, babamın kim olduğunu bile bu yaşımda öğrendim. Anneme benziyormuşum..." Yutkundu zorlukla. "Mezarına gittim, küçük fotoğrafı vardı. Çok tuhaf hissettim, Hilal. Nasıl bu zamana kadar gerçek annemin kim olduğunu bilmem? Nasıl babam olan adamı başkanım olarak bilirim? Anne, baba sandıklarım bana acı çektirdi, sonra beni yurda verdiler ve beni oradan başkan aldı, evinde büyüttü. Aklım almıyor."

FELAHHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin