8. Bölüm

68K 3.7K 406
                                    

Hava iyice kararmıştı. Güneş, ağaçların arasından süzülüp, gökyüzünde kaybolmuştu. Kamptaki hareketlilik azalmış, herkes yavaş yavaş yorgunluk içinde sükunete gömülmüştü. Beni arayan grup, orman yoluna doğru gitmiş, az önce de eli boş dönmüşlerdi. Bu sessizlik, bir şeylerin ters gittiğini hissettiriyordu.

Ben de ağaç dalları arasında oturmaktan belim ağrımıştı. Rahatsız edici bir huzursuzluk içimde kıpırdandı. Gözlerimi çevremdeki karanlığa dikip, dikkatle dinledim. Rüzgarın fısıldadığı sesler, ormanın derinliklerinden yankılanıyordu. Bir süre daha etrafı kolaçan ettim. Beni bulamayan grup meydanın ortasında iyi bir dayak yerken uzaktan birazcık görebiliyordum. Göbekli adam başka bir gruba işaret etmişti. Sanırım bir şekilde kampın dışına kaçtığımı düşünmüş olmalı ki, işaret ettiği grup silahlarla kamptan çıktı. harekete geçme vaktinin geldiğini anlamıştım.

Yavaşça aşağıya indim. Adımlarımı sessizce atarak karanlığın içine doğru ilerlemeye başladım. Her bir ses zihnimde yankılanıyordu; yaprakların hışırtısı, uzaktan gelen hayvan sesleri… İçimdeki belirsizlikle başa çıkmak zorundaydım. Gölgelerin arasında kaybolurken, hedefime odaklandım.

Nöbet tutan şerefsizlerden birinin arkasına yaklaşırken, kalbim hızla çarpmaya başladı. Gece karanlığı, etrafı sarmalamıştı ve bu sessizlik içinde yalnızca kendi nefesimi duyabiliyordum. Gözlerim adamın omuzlarına kilitlenmişti. Bir anlık cesaretle, üzerimdeki karanlığı kullanarak, kafasına sert bir darbe indirdim. Kafası aniden geriye doğru savrulurken, ağzını kapatıp sesini bastırdım.

Kısa bir mücadele içinde, adamın boynunu hızla kırdım. Sert bir çatlama sesi, gecenin sessizliğini yararak havada yankılandı. Adamı, gözlerin gördüğü bu karanlık ormanın derinliklerine sürükledim ve onu bir taşın arkasına gizledim. Hızla, kafasındaki şapkayı alıp kendi başıma geçirdim. Şapkanın içi, hala adamın teriyle ıslakken, benim için bir maske görevi görecekti. Göz rengine çare bulmuştuk ama bu sapsarı saçlarla dikkat çekmemem gerekiyordu.

Bu arada bir sapka için şerefsiz öldürmedim de demezdim artık.

Derin bir nefes alarak etrafa göz attım. Kampta yavaşça yürümeye başladım karanlık içinde adımlarım sessizdi ama içimde bir huzursuzluk kıpırdıyordu. Sercan’ı tuttukları yere yaklaşırken kapının önünde iki adamın beklediğini fark ettim. Karanlıkta yüzlerini seçemiyordum ama ellerindeki keleşin parlayan namluları benim için tehlikenin en net işaretiydi.

Beni görünce biri silahını bana doğrulttu ve sert bir sesle sordu, “Kimsin sen, ne işin vardır burada?” İçimdeki cesaret artarken kendimden iğreneceğimi bile bile konuşmaya başladım.

“Beni size yolladılar. Çok yorulmuşsunuz, öyle dediler,” dedim, sesime cilveli bir ton katmaya çalışarak. Adamların yüzlerindeki ifadeyi izledim; kadın olduğumu anlayınca silahlarını indirdiler ve pis pis sırıtmaya başladılar.

Gözlerindeki sevinç, içimi kemiren bir tiksinti yarattı.  “Sen burada bekle, önce ben,” dedi biri, alaycı bir ses tonuyla. Diğer piçin bakışları beni ürpertti. Demek ilk konuşan ölüme önce gitmek istiyordu; bu sıradan bir oyun gibi görünüyordu ama ben bu oyunu kaybetmeye niyetli değildim.

Kolumdan tutarak beni kenara doğru çekiştirdi. Aniden öndeki adamın görüş açısına çıktığımız an hızlıca hareket ettim. Bir anlık boşlukta adamın karnına bıçağı defalarca sapladım ve cesedini kenara çekerek gizledim. Yüzündeki puşiyi ve şapkayı da çıkarıp belime sakladım.

Hızla ve sessizce diğer adama doğru ilerledim. Arkasından sessizce yaklaşarak elimdeki kanlı bıçakla gırtlağını kestim. Adam, bir ses bile çıkaramadan yere yığılırken onu da kollarından sürükleyerek kenara çektim. Zaman kaybetmeden Sercan’ın tutulduğu yere girmek için harekete geçtim.

 TOPRAK (Düzenlenecek)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin