-19-

669 34 8
                                    

Salonda James'in annesiyle derin bir sohbete dalmıştık. Daha doğrusu o benimle konuşuyor bense sadece başımı sallayıp gülümsüyordum. Telefon konuşmasından beri aklım Tony'deydi ve imkanım olsa burdan çıkıp koşarak uzaklaşırdım.

Bir ara James'in annesinin bana "Geçen gün seni aradım ama ulaşamadım." dediğini duydum. Telefonum Tony'nin evinde kalmıştı ve kapalıydı. Usulca başımı sallayıp "Evet bozuldu, yenisini almayı planlıyordum ben de." dedim. James'in annesi "Bizde birkaç tane içinde hat olan telefon var istiyorsan alabilirsin." dedi. Bu gerçekten benim için çok iyi olurdu. Elimde James'in bilmediği bir telefonun olması Tony ile iletişimimiz için mükemmel bir fırsat olabilirdi.

Gülümsedim ve "Gerçekten mi ? Çok iyi olur ama James'e şimdilik söylemeyelim. O biraz şey yani benim telefonla çok vakit geçirmemi istemiyor o yüzden o bana yenisini alana kadar telefonumun olmadığını bilmesi iyi olur." dedim. Yine iyi yalan söylemiştim.

James'in annesi bu halime gülümsedi ve "Merak etme kızım, James'i bilirim. Canını sıkmasını istemem, ona söylemem merak etme." dedi. İçim rahatlamıştı. James'in annesi yavaşça kalktı ve birkaç dakika sonra elinde çok yeni olmayan ama beni gayet güzel bir şekilde idare edecek bir telefonla geri geldi. James hala gelmemişti, Sam'de onların yanına gitmişti. Yani odada sadece James'in annesi ve ben vardık.

Telefonu bana verdi, yanında da bir tane sim kart verdi. Sim kartın üzerinde yeni numaram yazıyordu. Hafızam kuvvetliydi, birkaç kere içimden okuduktan sonra ezberledim ve telefonun içine sim kartı yerleştirdim ama açmadım. Yavaşça çantamın içine koydum. Ama James görebilirdi. Bu yüzden elimle hafifçe yırtarak çantanın astarında bir delik açıp telefonun geçebileceği kadar büyüttüm ve telefonu oraya soktum.

Artık dışarıdan çantaya bakıldığında bir şey belli olmuyordu ama telefon oradaydı. Bu gelişme beni çok mutlu etmiş ve buradan kaçış yolumda epey heveslendirmişti. Umarım Sam'de bana yardım edebilirdi ve intikamımı alabilirdim.

On dakika kadar daha James'in annesiyle sohbet ettikten sonra James gelmişti. Yanıma gelip "Hadi canım, eve gidelim artık." dedi. Annesinin 'Biraz daha oturun.' tarzı isteklerini geri çevirerek evden çıktık ve arabaya bindik. James yavaşça kulağıma eğilip "Bir sorun oldu mu ?" diye sordu.

Yüzüme kızgınlıkla kırgınlık arası bir ifade yerleştirmeyi başarıp "Senin Jessica'nın peşinden tıpış tıpış gitmenden başka mı ? Yok olmadı." dedim. Onu kıskandığımı düşününce bakalım nasıl tepki verecekti.

Kaşlarını havaya kaldırıp şaşkın bir şekilde "Kıskandın mı ?" diye sordu. Cevap olarak sadece yüzüne ters ters bakmakla yetindim. Daha sonra yüzümü camdan dışarı çevirdim. Jessica'yla gitmesi zerre kadar umurumda değildi hatta bugün benim için çok yararı olmuştu. Tabii ki bunu James'e belli edemezdim bu yüzden kıskanç eş rolünü yapmak durumundaydım. O da buna balıklama atlayacaktı emindim. Hafifçe gülümsediğini duyabiliyordum. Onu kıskanma fikrim hoşuna gitmiş olmalıydı. Egoist pislik.

Bir anda hızlıca boynuma bir öpücük kondurdu ve bir müddet orada kaldı. Nefes alışverişlerini hissedebiliyordum ve bu beni ürkütüyordu. Yavaşça kulağıma eğilip "Kıskanma güzelim." dedi. Ve bir şarkı sözünü mırıldanır gibi ekledi "Onun yeri başka, seninki başka."

Ondan yana dönüp şaşkınlığımı zar zor gizleyerek hafifçe gülümsedim. Bu adam nasıl bir narsistti böyle. Tüm dünya kendi etrafında dönüyor zannediyordu. Ona göre herkes ona hizmet etmeli, onun kölesi olmalıydı. Her yerde herkes ona itaat etmeliydi. Başka türlüsü onu deliye çevirirdi. Bu yüzden az önce söylediği küstahça şeye cevap vermek yerine gülümsemekle yetindim. Aramızdaki görünmez sahip-köle dengesini bozmamam gerekiyordu.

Aşk PastanesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin