Elini tutmama karşılık olarak elini çekmemesi beni sevindirmişti. Artık olumlu tepkiler göstermeye başlıyordu. Söylediğim şeylerden sonra yüzünde kafası karşmış bir ifade ve hafif bir gülümseme vardı. Ailesinden bugune kadar ilgi ve şefkat görmediği için ona azıcık bile şefkatle yaklaştığımda zihni bir çocuk zihnine dönüşüyordu. Ne desem inanıyordu.
Elimi yavaşça elinden çektim ve neşeli görünmeye çalışarak "Bugün ne yapıyoruz?" diye sordum. Evde benimle kalacağını düşünüyordum. "Ben işe gidiyorum, sen de evde usluca oturuyorsun." dedi düz bir sesle. Usulca kafamı salladım. Benimle kalmamasına şaşırmıştım. Bu benim için çok güzel bir fırsattı. Evi keşfetmeli ve işime yarar şeyler bulmalıydım. Ama aynı zamanda da çok dikkatli olmalıydım, yakalanırsam işim biterdi. James bana bir daha asla güvenmezdi.
Yaklaşık on dakika daha kahvaltı ettikten sonra James kalktı, ceketini giyip çantasını aldı ve kapıya doğru yöneldi. Ben de hemen kalkıp peşinden gittim. Oldum olası onu işe uğurlamama bayılırdı. Kapıdan çıkmadan önce bana döndü ve "Evden çıkmak yok. Ne olursa olsun. Evin içinde de yaramazlık yapmayacağını düşünüyorum. Yapsan bile zaten her yerde kameralar olduğu için benim açımdan bir sıkıntı olmaz." dedi ve sinsice sırıttı.
Beni kışkırtmaya çalışıyordu ama izin vermedim ve buruk bir gülümseme ile "Bu sabahki konuşmamızdan sonra bir şeyleri aşarız sanıyordum." dedim ve ekledim "Neyse zaten eskiye dönmek için birlikte geçireceğimiz daha çook zamanımız var. Hatta eskisinden daha iyiye."
Yüzüne hafif bir gülümsemenin yerleşmesinden cesaret alarak ona doğru ona doğru bir adım attım ve elimi yanağına götürüp okşadım. Bir adım daha attığımda aramızda sadece santimler kalmıştı. Uzanıp dudağına ufacık bir öpücük kondurup geri çekildim. Daha fazlasını yapmayı midem kaldırmıyordu. Geri çekilince James'in aşırı derecede afallamış suratıyla karşılaştım. Gülümseyip "İyi işler canım, kolay gelsin." dedim ve evin kapısını açtım. Hiçbir şey söylemeden çıktı, kapıdaki güvenliğin kulağına bir şeyler söyledi ve arabasına binip hızlıca gözden kayboldu.
Az önce uzun bir aradan sonra onu öpmüştüm. O halen benim kocamdı, beraber hatrı sayılır bir geçmişimiz vardı. Onun beni aldattığını ve gerçek yüzünü görmeden önceki zamanlarda iyi anılarımız bile olmuştu. Peki neden ona dokunmak, onu öpmek midemi bulandırıyordu ? Kendimi sanki bir yabancının yanındaymış gibi hissediyordum. Burada olmak istemiyordum. Her an içimden ağlamak ve haykırmak geliyordu, kendimi zor tutuyordum.
Mutlu ve huzurlu günlerim için kendimi biraz daha tutmam ve rol yapmaya devam etmem gerekiyordu. Hala kapıda durup bunları düşündürken James'in bahsettiği kameraları hatırladım ve şüphe çekmemek için kapıdan uzaklaşıp mutfağa geçtim. Beynimde bir sonraki hamlemi düşünürken, ezber hareketlerle mutfağı topladım.
Daha sonra yatak odasındaki kütüphaneden kitap bakar gibi yapıp rastgele birini seçtim. Yatağa uzanıp kitabı okurmuş gibi yapmaya başladım. Belirli aralıklarla sayfayı çeviriyordum. Uzaktan bakan birisi gerçekten kitap okuduğumu düşünebilirdi. Gözlerimi kitaptan ayırmadan düşünmeye başladım. Ne yapabilirdim ?
Gözlerimi sımsıkı kapayıp derin bir nefes aldım. Gözlerimi kapattığım an aklıma Tony geliyordu. Tanrım onu nasıl bu kadar özleyebiliyordum ? İçimden burdan koşarak kaçmak ve onun yanına gitmek geliyordu. Tekrar onun sesini duymak istiyordum. Yüzünü görmek, gülüşünün sıcaklığını hissetmek ve bana sarıldığında duyduğum o güveni yeniden tatmak istiyordum.
Kitabın kapağını kapattım ve yatağa girip yorganı başımın üzerine çektim. Ağlıyordum. Kendimi durduramıyordum. Burada esir olduğumu düşündükçe birisi kalbime bıçak saplıyormuş gibi hissediyordum. James'den nefret ediyordum. Psikolojik problemleri olan bir pisliğin tekiydi, başkasıyla ilişki yaşayıp beni buraya hapsolmaya zorluyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşk Pastanesi
Lãng mạnHayatında her şey yolunda giderken araya giren bir kadın yüzünden dağılan bir hayat. Bu hayatın dağılmasıyla doğan yeni bir aşk. Alexis, herşeyiyle sevdiğini sandığı kocasının gerçek yüzünü öğrenir öğrenmez ondan kaçar ancak kocasının hastalıklı be...