Gülümseyerek beni bekleyen Tony'i daha fazla bekletmemek için duran adımlarımı tekrar hızlandırdım. Gelen yolcular ile onları bekleyenler arasına çekilmiş ince şeridi de geçtikten sonra artık aramızda hiçbir sınır kalmamıştı. Ben şeridi geçerken o da kalabalıktan sıyrılıp daha tenha bir yere geçti. Yanına gittiğimde birden arkasına saklamış olduğu bir demet papatyayı çıkarıp bana uzattı.
Elimdeki çantayı yere bırakarak papatyaları aldım ve hiçbir şey söylemeden boynuna sarıldım. Ağlıyordum, ama mutluluktan. O da bana sımsıkı sarılmıştı, ayaklarım neredeyse yerden kesilecekti. Bugüne kadar James, papatyaları daha çok sevdiğimi bilmesine rağmen, her zaman bana daha pahalı ve yapay çiçekler alırdı. Aslında şu an Tony ile James arasındaki temel farkı anlıyordum. Tony doğaldı, içtendi, gerçekti. James ise tam tersi yapaydı, yüzeyseldi ve her zaman sahteydi. Ben bunu çok geç fark etmiştim.
Ağladığımı gören Tony yüzümü ellerinin arasına aldı ve "Şş her şey geçti artık, benimlesin. Bir daha ağlamak yok. Seni bırakmayacağım, asla." dedi ve alnıma ufak bir öpücük bıraktı. Gülümsedim ve "İyi ki varsın." dedim. Duygu yoğunluğundan ağzımdan kelimeler çıkamıyordu.
Tony yerde duran valizimi aldı. "Hadi eve gidelim, çok yorgun görünüyorsun. Hem acıkmışsındır da." dedi. Acıkmışsındır derken yüzünde muzip bir gülümseme oluştu. Yan yana Oslo havaalanının çıkışına doğru, yani yeni hayatımıza doğru yürümeye başlamıştık. Çıkar çıkmaz Tony hemen bir taksi durdurdu ve valizimi bagaja yerleştirip benim ardımdan arabaya bindi. Arka koltukta yan yana oturmuştuk.
Tony şoföre yolu tarif ettikten sonra yanıma iyice yerleşti. Sevgilisiyle ilk defa bir yere giden genç bir kız gibi heyecanlıydım ve ne yapmam, ne konuşmam gerektiğini bilemiyordum. Sanırım Tony de öyle hissediyordu. Yavaşça koluna girdim ve başımı omzuna yasladım. Kaç haftadır yaşadığım olaylardan ve özellikle son iki günümden sonra Tony'e gerçekten ihtiyacım vardı. O da başını yavaşça başımın üzerine yasladı.
Hiçbir şey konuşmadan bu şekilde yirmi dakika kadar bir yolculuktan sonra güzel bir sokağın içinde açık mavi bir apartmanın önünde durduk. Çantaları alıp arabadan indik. Tony önden giderek apartmanın kapısını açtı ve önden geçmem için eliyle işaret etti ve "Beşinci kat." dedi. Ard arda asansöre bindik ve birkaç dakika içinde eve girmiştik.
Çantamı girişteki ayakkabılığın üzerine bıraktım ve yavaş adımlarla evi gezmeye başladım. Fazla geniş olmayan, ama büyük pencereleri sayesinde geniş görünen bir salonu vardı. Pencereden dışarı baktığımda çok güzel ve insanın içini açan bir manzarası vardı. Birkaç saniye dışarı baktıktan sonra evin devamını gezmeye başladım. En az salonun genişliğinde bir mutfağı vardı. Tony'nin tuttuğu evden zaten bunu beklerdiniz. Zamanının çoğu mutfakta geçiyor olmalıydı.
Evi gezmeyi bırakıp salondaki geniş koltuğa oturdum. Tony de gelip yanıma oturdu. Onu öyle çok özlemiştim ki. Ama bir türlü kendimi rahat hissedemiyordum. Hala elimi kolumu bağlayan biri varmış hissi yakamı bir türlü bırakmıyordu. Şimdi Tony'nin yanındaydım evet ama sanki bu yine bir rüyaymış gibi hissediyordum. Sanki gözümü kapatıp açınca kendimi yine o aptal evde o aptal yatakta bulmaktan çok korkuyordum. Ve bu korku beni oldukça geriyordu.
Yavaşça Tony'e doğru döndüm. O da bana dönük bir şekilde oturuyordu. Elimi koltuğun üzerinde duran elinin üstüne yavaşça koydum. Tony'nin de gergin görünen yüzü bu hareketimden sonra biraz rahatlamış göründü. Boşta olan elini yanağımın üzerine getirerek hafifçe okşadı. "Seni özledim, yanımda yokken seni öylesine merak ettim ki. Sürekli aklımdaydın. Seni bulmaya çalıştım, çok aradım ama her zaman karşıma James'in o adamları çıktı. Ve beni bir şekilde geri püskürttüler. Sana zarar vermekle tehdit ettiler. Elim kolum bağlandı." dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşk Pastanesi
RomanceHayatında her şey yolunda giderken araya giren bir kadın yüzünden dağılan bir hayat. Bu hayatın dağılmasıyla doğan yeni bir aşk. Alexis, herşeyiyle sevdiğini sandığı kocasının gerçek yüzünü öğrenir öğrenmez ondan kaçar ancak kocasının hastalıklı be...