-22-

351 22 13
                                    

Derin bir nefes aldım ve tuttum. Sonum bana adım adım yaklaşıyordu ve yapabileceğim hiçbir şey yoktu. Ağacın dalları ne kadar sıkı olsa da, ağacın tam altından yukarı doğru dikkatlice bakıldığında beni görürlerdi. Ve adım adım ağacın altına doğru yaklaşıyorlardı.

Beni bulunca ne yaparlardı acaba ? Yalvarsam belki görmezden gelirlerdi. Ama bunlar James'in sadık adamlarıydı, onlara asla güvenemezdim. Beni bulurlarsa bir şansım kalmayacaktı artık. Onların elinden kaçamazdım da.

Adamlardan birinin ayak sesi iyice yaklaştı. Nefesimi hala tutuyordum. Korkumdan aşağı bakamıyordum sanki aşağı bakarsam onlarla göz göze gelecekmişim gibi geliyordu. Kalbim deli gibi atıyordu ve bu anlar gerçekten ömrümden yılları alıp götürüyordu.

Birkaç saniye sonra adamlardan bana uzak olanının konuştuğunu duydum. "Walt, boşver adamım. Rüzgardan kırılıp düşen bir dal sadece. Başımıza iş açma. Narin bir kadının koca ağaca tırmanma olasılığı nedir ki ? Boşver gitsin. Koca orman, bulamadığımızı söyleriz."

Tanrım kulaklarıma inanamıyordum. James'in kas yığını korumalarının ağzından ilk defa düzgün bir laf çıkıyordu. Saniyelerdir tuttuğum nefesimi yavaşça bıraktım. Ve diğer korumanın ne diyeceğini beklemeye başladım. Duyduğum seslere göre kararsızlıkla bir iki adım daha atan koruma, birkaç saniye sonra "Haklısın, hadi gidelim." dedi. Sevincimden neredeyse ağaçtan düşecektim.

Korumaların uzaklaşan ayak seslerini dinledim. Yaklaşık 10 dakika daha ağaçta kaldıktan sonra düşmeden ağaçtan inmeyi başardım. Üstümü başımı silkeledikten sonra ağaç kovuğuna sakladığım çantalarımı alıp yoluma kaldığım yerden devam ettim. Hava kararmıştı ama bu benim durmam için bir engel değildi. Sadece hiçbir yere sapmadan dümdüz yürümem gerekiyordu. Bunu da yapabillirdim herhalde.

Yürüdüm, yürüdüm, yürüdüm. Arada bir gelen baykuş seslerini kafama takmamaya çalıştım. Saatlerdir yürüyordum ve yönümü artık değiştirmenin zamanı gelmişti. Yola ilk başladığımda evin tam tersi yöne yürümüştüm. Daha sonra da sol tarafa yürümüştüm ve bayağıdır da yürüyordum. Artık evin yönüne doğru yürümeliydim çünkü yola ancak o şekilde ulaşabilirdim.

Evin olduğu yöne doğru yürümeye başlamıştım. Ama epey de yorulmuştum. Kol saatime baktım. Saat gecenin üçü olmuştu. Büyükçe bir ağacın altına oturup suyumdan biraz daha içtim ve bir poğaça daha yedim. Biraz üşümeye başlamıştım. Valizimi açıp içinden ince bir hırka çıkardım ve giydim. Ağaca kafamı yaslayıp birkaç dakika gözlerimi kapatmaya karar verdim.

Yorgunluğumda olsa gerek uyuyakalmışım. Ağaca yasladığım başım bir anda düşünce sıçrayarak uyandım. Hava aydınlanmıştı. Telaşla saate baktım. Altıyı biraz geçiyordu. Hızlıca ayağa kalktım ve eşyalarımı alıp yürümeye başladım. Uyumak bana iyi gelmişti. Heme geceyi de atlatmıştım. Hala aynı yerde olduğuma göre James'in adamları da beni bulamamıştı. Her şey yolunda mı gidiyordu ne ?

Saat dokuza kadar aralıksız şekilde yürüdüm. Yorulmuştum ve yine acıkmıştım. Çantamda kalan son poğaçayı da yedim ve suyumu bitirdim. On dakika kadar dinlendikten sonra tekrar yürümeye başlamıştım. Ama bir türlü yola çıkamıyordum. Umutsuzluğa düşmek üzereydim.

Birkaç dakika sonra birden sağımdan ayak sesleri duydum. Hemen bir ağacın arkasına saklandım ve gelenleri beklemeye başladım. Orta yaşlı bir adam, onun yaşlarında bir kadın ve on yedi, on sekiz yaşlarında iki çocuk, gülüşüp konuşarak yürüyorlardı. Sırtlarında çantaları vardı. Ormanda yürüyüşe çıkmış bir aile gibi duruyorlardı. Birkaç saniye acaba onlardan yardım istesem mi diye düşündüm. James yüzünden insanlara olan güvenim de kalmamıştı ama yapacak başka bir şeyim de yoktu.

Aşk PastanesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin