6| karikatür komedya

116 27 4
                                    

——
Minho elindeki kutuyu sehpanın üzerine bırakmış ve kırk yılda ilk kez Hyunjinden bir şey istemişti.

"Senin yerine kiliseye mi gideyim? Daha ütopik isteklerin var mı?"

"Hadi ama. Çok zor değil. Sadece kapısına bu kutuyu bırakacaksın."

"Senin ne işin var afedersin?" Hyunjin yayıldığı kanepede huzursuzlukla Minho'nun suratına bakıyordu.

"Kedilerimi almam gerek. Senden bunu isteyemem çünkü kedilere alerjin olduğunu biliyorum." Kediler geliyorsa Hyunjin kesinlikle gitmeliydi.

"Peki Yong? O alsın."

"Çocuk akşama kadar çalışıyor. Biraz vicdan istiyorum ya. Çok zormuş gibi davranma."

En sonunda pes etti. Kabul etmekten zarar gelmezdi sonuçta iyi bir şey yapacaktı.

"İyi be. Tamam. Kapıya bırakıp kaçarım. Kaçta gideyim."

"Ben birazdan çıkıyorum sen de benle beraber çık. Ben akşam 7-8 gibi eve geleceğim. Giderken aldığım bantları ve şu kitabı da götür ve Changbin'e selamımı ilet"

"Tamam. O saate kadar gitmiş olurum." Kendi evine gitmek zorundaydı. Minho'nun tamı tamına üç kedisi vardı. Biri Hyunjin'i sevmiyorsa bile diğer ikisi illa musallat oluyorlardı.


Kutuyu kucakladı ve yavaş yavaş yürümeye başladı. Yolu çok uzun değildi hemen yolun sonundaydı.

Kutunun içinde ne olduğunu merak ediyordu. Minho iyice bantlanmıştı. Sanki altın koymuştu içine.

Hyunjin yolda kiliseye giden başkalarını da görünce kendi üstüne baktı. Gidenler çoğunlukla beyaz giyiyorlardı.

Hyunjin ise dünden kalan gri tişörtü ve kotuyla özensiz görünüyordu. Dert etmemeliydi.

Kilisenin girişine yaklaştığında kaldırıma çıktı ve durup dışarıdan görünüşüne baktı.

"Görkemli."

"Öyledir evlat öyledir." Yaşlı adamın biri içeri girmeden önce Hyunjin'e bakıp gülümsemişti. Hyunjin bakışlarını indirip adama baktı.

Gülümsedi ve peşinden yürüdü. Kapının önünde bekliyordu.

Kutuyu bırakıp gidecekti. Ancak kadınlardan biri onu lafa tutmuş ve o farketmeden içeriye sokmuştu.

Tam anlamıyla herkesin dua ettiği ve rahibin konuştuğu o yerdeydi. Tek yapması gereken kapıdan girmek ve kalan kısmı görmekti.

"Buraya bırakabilirsin. Teşekkürler. Eğer istersen bize katılabilirsin. Rahip içeride dua yapıyor."

"Çok teşekkür ederim ama reddetmem gerekli."

"Davetimi red mi ediyorsunuz? Gerçekten kırılırım." Kadının tatlı görünüşü onu yoruyordu. İnsanları kırmayı istemezdi.

"Gerçekten üzgünüm." Eğilip özrünü dile getirdi. Ona doğru yaklaşan rahibeyi görmemişti.

"Sorun nedir Alex?" Kadının sesini duyduğunda doğruldu.

"Oh.. bayan Monika. Misafirim davetimi reddettiği için üzüntümü dile getirdim." Kadın Rahibenin önünde sanki küçülmüştü.

Bu korkudan da öteydi.

"Gerçekten mi? Oysa gelseniz bizi çok onurlandırırdınız."

Onlara bir an tanrıya inanmadığını söylemek istedi ancak bu iki kadının ısrarına dayanamayıp içeri girdi.

Şaşırmıştı. Daha önce girdiği kiliselerden farklıydı. İçeride neredeyse her şey altın detaylarla doluydu. Resimler, minyatürler... etrafa şaşkın şaşkın bakarken kürsüde dua eden rahibin sesiyle ona döndü.

"Yüce tanrım" irkildi.

Erkek görevlilerden biri ona dokunduğunda yönünü ona döndü.

"Hoş geldiniz yoldaş. Oturun lütfen" ellerini ondan çekti.

Kafasıyla onaylamış ve arka sıralardan birine oturmuştu. Sağında solunda oturan insanlara bakarken birini gördü.

Kendi yaşlarında siyah saçlı bir genç. O da diğerleri gibi ellerini önünde birleştirip kafasını eğmişti.

Genç üzerindeki bakışları hissetmişti. Aniden gözlerini açıp ona baktı. İkisi göz göze geldiklerinde Hyunjin bir şeylerin normal olmadığını hissetti.

Gencin bakışı rahatsız etmişti onu. Hyunjin bakışlarını çekene kadar birbirlerine bakmaya devam ettiler.

Önüne dönüp dinlemeye başladı.

"Affedilirsiniz. Af dileyin. Tanrıdan günahlarınız için af dileyin. Tanrı hepimizi affettsin."

şaşkınca adama bakıyordu. Neden aynı şeyleri tekrar tekrar söylüyordu ki?

"Lütfen ayağa kalkıp saygımızı, sevgimizi ve tanrıya olan bağlılığımızı gösterelim."

Herkes kalktığı için Hyunjin de kalktı.

"Peder, Oğul ve Kutsal Ruh'un adına. Amin.Göklerdeki Pederimiz, adın yüceltilsin, hükümdarlığın gelsin, göklerde olduğu gibi yeryüzünde de senin isteğin olsun."

Herkesin aynı anda amin demesi de ürkütmüştü onu. Hyunjin için bir tarikat gibiydiler. Oysa sadece ibadet ediyorlardı.

İki dakika boyunca ayakta durduktan sonra rahibe elindeki torba ile aralarında dolaşmaya başladı.

Minho'nun bahsettiği bağış şeyi buydu demek.

Hyunjin'in verebilecek bir şeyi yoktu, ki vermek istemiyordu da.

Herkes bir şeyler koyarken Hyunjin olduğu yerden çıkıp girişe doğru yürüdü. İnsanların bir şeyler verirken çıkardıkları seslerden zevk aldıklarını düşündü. Dışarı çıkmak üzereyken birisi onu kolundan yakaladı.

Kapı aralığında duruyorlardı. Bu biraz önce bakıştığı gençti.

"Bunu düşürdünüz." Jeongin Hyunjin'in eline zorla sıkıştırmıştı kağıdı. Çıkarmasın diye de sıkıca yumruk yapmıştı.

"Bir şey düşür-" devam etmeden arkadan gelen rahibeyi gördü. Gence yeniden baktığında gözlerindeki korkuyu hissetti.

Ağzından çıkacak olan her neyse Hyunjin söylemekten vazgeçti.

"Oh... çok teşekkürler. Daha dikkatli olmalıyım sağolun." Sıkıca avucunda sakladı. Rahibeye doğru eğilip gülümsedi ve hızla çıktı.

"Ne yapıyorsun!"

Hyunjin kadının sesini duymuştu. Uzaklaşmak en iyi fikirdi.

"Özür dilerim anne. Değerli bir şey olabilirdi." Bütün salon onlara dönmüştü.

"Olsa bile seni ilgilendirmez!" Monika ne yaptığının farkına varıp onu dışarı çıkardı ve müştemilatın merdivenlerine kadar sürükledi.

"Odana gir. Çağırana kadar sakın çıkayım deme!"

Jeongin sessizce denileni yapmış ve odasına çıkmıştı. Bu girişiminin de başarısız olmasını istemiyordu.

Hyunjin yolu yarılamıştı. Hala avucunda tuttuğu kağıdı açtı. Yazı hafif silinmişti ancak okunuyordu.

"Kurtarın beni?" Okuduğu yazı onu şoke etti. Arkasını dönüp kulesini gördüğü kiliseye baktı.

"Bu da ne demek şimdi?" Önüne dönüp yürümeye devam etti.

Tamam garip olduğunu düşündü ancak bu ne demekti ki. Kağıdı iyice inceledi. Sadece bir yardım çağırısıydı. Kağıtta yardım edin yazıyordu.

Jeongin buradan umut bulmuştu.

Hyunjin o an çaktı.

And God Create Death,,HyuninHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin