Hep varım artık..
"Günaydın güzel karım, çocuklarımın annesi, sevdiğim kadın."
Esnedim ve yanağından öpüp geriye çekildim. Şuanda kahvaltı hazırlıyordu ve oldukça resmiydi. Üzerindeki kıyafetleri onu komik duruma düşürüyordu.
"Ilgaz nolur kibarlık yapmayı bırak ve masaya otur. Şimdi üzerine bir şey dökeceksin ve elimiz ayağımıza dolanacak hiç gerek yok." elindeki bardağı aldığımda dediğimi ikiletmedi ve beni öpüp masaya geçti.
Bir süre sonra Asya içeri girip babasına sarıldı ve bana geldi.
"Günaydın balım." diyerek alnından öptüm.
"Günaydın annecim." o da iki yanak öpüp tekrar mutfaktan çıktı.
Hazırlamam gereken her şeyi hallettiğimde masayı düzenledim. Ilgaz telefonuyla ilgileniyordu. Ellerimi yıkayıp masaya geri döndüğümde Asyada üzerini değiştirmişti.
"Gel bakalım prensesim." kucağıma alıp sandalyeye oturturken Ilgazın uyarıcı ses tonuna baktım.
"Burcu biraz daha dikkatli ol."
Asyanın yüzünü görebilecek şekilde eğildim "Toka var mı yanında?"
Küçük cebinden çıkardığı birkaç lastik tokayı bana verdi. Saçları birbirine girmiş olsada durumu nasıl halledeceğimi biliyordum. Yılların tecrübesi.
İki yandan saçlarını ördüm ve masaya oturdum. Ilgazın telefonunu elinden alıp cebime koyduğumda yüzüme boş boş baktı.
"Ilgaz bir şeyler ye artık."
"Yiyorum hayatım. Telefonumu verir misin lütfen?" elini uzattı.
Önce eline sonra yüzüne baktım "Ilgaz ye vericem."
"Burcu ver dedim."
Tezgahın üzerinde duran telefonum çaldığında kalkıp açtım.
"Efendim Gaye?"
-Abla kapıdayım ben. Asya hazırsa bırakabilirim.
Asyaya baktım kahvaltısını yapmıştı.
"Çıkarıyorum hemen."
-Bekliyorum.
Asyayı kucaklayıp üst kata çıktım. Dişlerimizi beraber fırçaladıktan sonra tekrar aşağıya indik.
"Halan bırakıcak bugün seni. Ben alırım diye düşünüyorum. Yaramazlık yok." öptüm o da karşılık verdi ve Gayeye teslim etmek üzere dışarı çıktım.
"Günaydın abla."
Yüzünde bir neşe bir mutluluk vardı.Klasik Gayeydi aslında. Onun mutluluğu bir başkaydı.
"Günaydın canım. Öğretmenine teslim etmeyi unutma. Emin ol yani."
Eliyle tamam işareti yaptı ve Asyayı arkaya yerleştirdi. Onların arkasından el sallayıp içeriye girdim.
Arka cebimdeki telefonu Ilgazın önüne koyup mutfaktan çıktım. Oturma odasını düzeltmeye başlayıp kendi kendime söylendim.
"Çok şey istedim sanki. Telefonu ne önemliymiş ya. Çocuğa kötü örnek oluyor. Sofrada telefona bakılmaz. Benim kurallarım var bu evin kuralları var." elimde pohpohladığım yastığı kenara atıp oturdum. "Abartıyorum yine kesin."
Dış kapının kapanma sesini duyduğumda asıl şimdi çılgına dönmüştüm. Ne yapmaya çalışıyordu? Bir görüşürüz ya da ben çıkıyorum da diyebilirdi.
Dişlerimi sıktım ve üst kata çıkıp üzerimi giyindim. Blazer ceket ve siyah etek altına topuklularımı giydim. Sıcak bir gündü ve kesin ceketi çıkarma durumunda olacaktım. Saçımı tarayıp küpelerimi ve güneş gözlüğümü taktım. Çantamı hazırladıktan sonra fazla oyalanmadan evden çıktım.
Karşımda arabaya yaslanmış bir Ilgaz beklemiyordum. Çantamdan çıkardığım parfümü sıkıp yanına gittim. Her defasında evde sıkmayı unuttuğum için çantamda da oluyor.
"Niye gitmedin?" kolumdaki saate baktım "Geç kalıcaksın."
Arkasından çıkardığı çiçekleri uzattı ve gülüşünü büyüttü "Sabahtan beri bunu halletmeye çalışıyorum. Çiçek kokan kadınıma çiçek vermem lazımdı."
Çiçeği alıp arabanın üstüne bıraktım ve karnına doğru yavaş bir yumruk attım "Bunu sofrada ve beni kırarak yapmak zorunda mıydın?"
Ellerimi tuttu "Hey hey tamam özür dilerim. Sende beni kızdırıyorsun ama. Asyayı kucağına almayı bırak artık."
"Ilgaz karnımda bebek yok hücre var. Bir şey olmaz. Hem Asya eski alışkanlıklarını kaybetmemeli."
Saçlarımla oynadı ve başını salladı "Ama dikkatli olmanı istiyorum."
"Yani birazdan araba kullanıcam ona da karışacak mısın?"
Arabaya baktı ve bana döndü "Aslında seni bırakmayı düşünüyordum."
Geriye çekilip arkasından ittirdim "Git Allah aşkına işine git."
"Kovuyorsun beni." dudağını büzdü.
Etrafa bakındım. Koskoca albayın şu halde olduğuna kimse inanmazdı. Kanıtlayamazdım bile.
Ona sarıldım. Koca kolları arasına beni aldığında hiç ordan ayrılmak istemedim. Çalan telefon bizi ayırdı.
"Hay bu telefonun ben anas-"
"Şş düzgün konuş. Hadi." öptüm "Git artık akşama görüşürüz." çantamdaki telefonu çıkardığımda o da beni öptü ve arabasına bindi.
Aramayı yanıtladım.
"Efendim Selim Bey?"
-Günaydın Burcu Hanım. Şuan burada sizi acil görmek isteyen bir müvekkil var. Özellikle sizi istiyor.
"Tamam geliyorum zaten. Müvekkilimin adını söyler misiniz?"
-Dediğine göre müvekkilinizin bir tanıdığıymış. Mine Tok.
Tanımıyordum öyle birini.
-Mübekkilinizin adı Özlem Karaymış.
"Hemen geliyorum odama alın lütfen."
Telefonu kapattım ve çiçeğide alıp arabaya bindim. Özlemi daha dün gibi hatırlıyorum. Birkaç sene önce saplantılı kocasından boşanabilmek için gelmişti. Adamdan şiddet dahil olmak üzere bir sürü zorbalık görmüştü. Ne yapsak ikna edemiyorduk ve akıl hastanesine kapattırmıştık. Çünkü gerçekten sıkıntılı birisiydi. Adamın kini karısına değil tüm kadınlaraydı sanki. Mahkeme salonunda ki o gülüşü gözümün önünden gitmiyor. Psikopat herif.