Benimle yalnız kaldığı ilk anda hesap soracağını sanırken o bambaşka bir şey yaptı. Uzandı, tek seferde kendine çekti beni. Göğsüne sığmamı sağlarken yüreğini yüreğime geçirmek istercesine sıkıca sarıldı. Kanlı ellerim havada kalırken hasreti olduğu...
Bu sefer uzatmadan bölüme geçelim istiyorum. Bol bol satır arası yorum yapmayı, beğenmeyi unutmazsınız diye düşünüyorum. Unutup da beni kırmazsınız ajjssjs 🧡
Hepinizi kocaman öpüyorum. Keyifli okumalar!
"Sen ne kadar kalsan da geliyorsunbenimle;
Ben ne kadar gitsem de kalıyorum seninle..."
William Shakespeare
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Endişeyle bakan gözleri dikkatle üzerimde gezerken "Mihre..." dedi dert yanar gibi. "Sebebim olacaksın Mihre..." Elleri yanaklarıma ulaşıp yüzünü yüzüme yaklaştırırken "Böyle güzel sebep olmaz dedirtsen de..." dedi nefesi dudaklarıma çarparken. "En sonunda sebebim olacaksın!"
🕊️
3 gün önce
Yıllarca doğduğum, büyüdüğüm topraklardan uzak kalmış, hep döneceğim o vakti beklemiştim. Daha doğrusu içten içe imkânsız olduğuna inandığım bu şeyin hayalini kurmuştum. Rüzgarla birlikte yapraklardan çıkan o sesler, kara bir dumanın kapladığı manzaralar, başıma yastığa koyduğumda işittiğim o yağmur sesi... Her gece bunun hayali ile uyumuş, bunun hayali ile uyanmıştım.
Oysa memleketine döndüğüm anda bu hasretin dineceğini düşünmek en büyük yanılgılarımdan biri olmuştu sanırım. Çünkü geçen zaman belki memleket sevdamdan alıp götürmemişti ama benden ne varsa çekip almıştı. Asıl önemli olanın bu olmadığını, yeniden ayak bastığım bu topraklarla anlamıştım ben.
Şimdi uzun uzun soluduğum havasında dindiremediğim bir şeyler olduğunu fark ediyordum. Bir sorun vardı. Çözemediğim, çözmek için ne olduğunu anlayamadığım bir sorun vardı. Belli ki bu sorunun ne olduğunu anlamayınca dek ne bu memleketle olan hasretimi dindirecektim ne de tam anlamıyla huzurlu olduğumu hissedecektim.
Kafa dinlemek için geldiğim uçsuz bucaksız denizin karşısında, kıyıya vuran dalgaları seyrederken tam da bu düşüncelerle daha da karman çorman olduğumu fark ettim. Sanki gittikçe hiddetlenen o dalgalarla ben boğuşmuş, ağaç kalıntılarından yaptığım o sandal batmasın diye ben mücadele vermiştim. Dinlenmek yerine, geçen her saniyede daha da yorulduğumu hissederken kolumdaki saatte baktım. Meva'nın çıkış saatinin geldiğini fark ederken son bir kez önümdeki maviliğe bakarak hareketlendim. Zaten kalmaya devam etseydim muhtemelen dakikalar sonra yağacak yağmurdan bende payıma düşeni alacaktım.
Günlerdir İstanbul'da olan Aybike sayesinde neredeyse bana aitmiş gibi sahiplendiğim arabaya doğru ilerledim. Arabaya bindiğim gibi yağmaya başlayan hatta oldukça şiddetli bir şekilde yağmaya başlayan yağmurla birlikte "Tam zamanında..." diye mırıldandım zamanlanmam karşısında.