Alışverişimizden sonra Fatih sağ olsun, centilmence evime kadar bana eşlik etmişti. Apartmanımızın önüne geldiğimizde dışarıda onunla vedalaştım. Sonra da tek başıma bahçeyi geçerek, apartman giriş kapısına yöneldim. Tam kapıyı açacaktım ki arkamdan, sokaktan gelen bir ses duydum. Küçük bir kız çocuğu "Birisi bana yardım edebilir mi? Lütfen!" diye yalvarıyordu.
Merakla arkama döndüm. Kaldırımda, tam da Fatih'le vedalaştığımız noktada 8-9 yaşlarında kumral, uzun saçlı, narin bir kız duruyordu. Ama işin tuhaf kısmı, kızın üstünde Fatih'in giysileri vardı. Siyah kot pantolonu ve siyah tişörtü...
Kızın üzerinde bu kıyafetler vardı derken yanlış anlatmış oldum gerçi. Daha doğrusu küçük kız, 185 boyunda ve iri yapılı olan Fatih'in elbiselerinin içinde resmen yüzüyordu demeliyim. Bedeni ona çok büyük olan pantolon, aşağı sıyrılıp yerde öbeklenmiş; tişört ise kızın üzerinde siyah bir elbise gibi durmuştu.
Küçük kızla göz göze geldiğimizde, "Abla," diye seslendi bana. "Neredeyim ben? Hiçbir şey hatırlamıyorum." Sesi korkudan titriyordu.
Neredeyse koşarak kızın yanına gittim. "Korkma tatlım. Ben yardım edeceğim sana." Karşısında yere çömelip, minik ellerinden tutarak, "İsmini hatırlıyor musun?" diye sordum.
"Ce- Ceren."
"Ece ben de. Memnun oldum."
"Ben de abla. Memnun oldum. Şey ben... üşüyorum biraz."
"Ceren'cim şu an evimin tam önündeyiz," diye mırıldandım montumu çıkarıp Ceren'in omuzları üzerine sererken. "Dilersen içeri geçelim. Hem sana uygun kıyafet filan ayarlarım, hem de birkaç telefon görüşmesi yapar, ailene ulaşırım inşallah. Ne dersin?"
Küçük kız bir saniyelik tereddütün ardından başını salladı. "Tamam. Teşekkür ederim."
"Gel Ceren'cim," dedim ayağa doğrulurken. Fatih'in yere düşmüş olan telefonu, pantolonu ve baksırını da yanıma alarak, Ceren'in elinden tutup onu apartmana yönlendirdim. Asansöre binip 4. Kata çıktık. Amcamların evde olmadığını bildiğimden, kapıyı anahtarımla açtım. İş için şehir dışındaydılardı ve yarın sabah döneceklerdi.
Ceren'le eve girince onu benim odama götürdüm.
"Odan çok güzelmiş," dedi Ceren duvara monte raflarda dizili onlarca peluş oyuncaklarıma bakarken.
"Teşekkürler. Bu arada onlardan dilediğini alabilirsin Ceren'cim."
"Cidden mi?"
"Tabii ki."
Ceren'in, pembe tokalı, kırmızı puanlı elbiseli Mini Mouse oyuncağıma yöneldiğini görünce, ulaşamayacağı yükseklikte bir rafta durduğu için, oyuncağı kendim aldım ve ona verdim. Ceren'in dudakları neşeyle kıvrıldı. Korkusunun biraz da olsa geçmesine sevinmiştim.
"Şanslısın ki, küçüklük kıyafetlerimden birazını hatıra diye saklamış, atmamıştım," dedim. "Sana uygun bir şeyler var dolabımda." Gardrobumdan çıkardığım küçük beden, sevimli yavru kedi desenli, pembeli beyazlı eşofman takımımı Ceren'e uzattım. "Bu nasıl? Umarım beğenirsin."
Ceren kıyafetleri benden alıp göz atarken, "Beğendim," dedi gamzeli, tatlı bir gülümsemeyle.
"Sen giyin o zaman Ceren'cim. Ben de ailene ulaşmaya çalışacağım."
Odadan çıkıp kapıyı dışarıdan örttükten sonra salona geçtim. Arkadaşım Sinem'i aradım.
"Nasılsın Sinem?"
"İyiyim Ece senden naber?"
"Hiç sorma kızım! Fatih'leydik bugün ve-"
"Ooo neler yaptınız bakalım!" dedi Sinem imalı sesiyle.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SİYAH GÜL (TAMAMLANDI)
RomantizmKuytularda oynaşmayı geçip artık sınıfın ortasında fingirdeşen öğrenciler, en kısa etek kimin yarışı içindeki kızlar, gömlek düğmelerinin ne işe yaradığını bilmezmiş gibi bağrı açık gezen erkek öğrenciler... Ben nasıl bir okula gelmiştim yahu? ***Wa...