25- Sis

172 20 0
                                    

Yaklaşık 10 dakika boyunca yerinden kıpırdamadan baygın yatan Özgür abiye sarılmış ve onunla vakit geçirmiştik. En sonunda üçümüzde ondan ayrılıp, odanın karşısında ki koltuklara oturduk.

''Fark ettiniz mi?''

''Neyi?''

''Suratlarında ki yara izleri, bileklerinde ki kelepçe izleri... Silahlı saldırıda olamazlar.''

''Kamera kayıtlarını alacaktı bizim çocuklar. Olayın kaçta olduğunu,kaçta ambulansların geldiğini falan öğrenecekler.''

''Bir terslik var...''

''Kesinlikle. ''

''Ömerin yapacağı bir iş değil.''Diye mırıldandı burak.

''Nereden biliyorsun?''

''Sena zarar vermek için ne zaman etrafındakilere zarar verdi? Hiçbir zaman.'' Diye diretti Burak abi.

''Doğru...'' diye onayladı Serdar abi ve devam etti. ''Söylemek istemiyorum ama ona ne kadar piç desek de asla büyük bir piçlik yapmadı. Nasıl desem... Seni üzmek için masumlara zarar vermedi. Ve bir zamanlar... Bir zamanlar kardeşimdi. Kardeşim gibiydi.''

''Hayır, masum birine zarar verdi. '' diye reddettim.

''O olayı sürekli inkar ediyor... Bilemiyorum. Sen belki Yosun ile yakındın ama ben yakında değildim ve Ömeri dinlemedik. O kadın yüzünden. Dinleseydik... Ya da Zerya, Ömeri bir kere dinleseydin her şey farklı olabilirdi. Bu kadar karaktersiz değil. Bir zamanlar dostundu. '' dedi Serdar abi.

Bu çaresizliği neydi? Bu üzüntüler nedendi? Burak ve Ömer garip bir şekilde ne kadar aynı ortamda bulunsalar da - ki bu çok nadir olurdu- en fazla bir iki cümle konuşmuşlardı. Buna rağmen neden ona güveniyordu?

O zamanlar kurcalamamış, birbirlerine yabancı oldukları için böyle olduğunu söylemiştim. Burak ve Asya'nın yarı Koreli olması beni aşırı kuşkulandırmıştı. Ne düşündüğümü bende bilmiyorum. Kardeş falan çıkacak değiller ya.

Ve aklımda yanıp sönen ampule içimden 'siktir' dedim. Hızla ayağı kalkıp lavaboya gideceğimi söyledikten sonra lavaboya koştum. Arkamdan ikisinin seslerini duysam da devam ettim. Lavaboya girdiğimde kimsenin olmamasına kısa bir şekilde nefes verdim. Kendimi el yıkama yerlerine yasladığımda derin nefesler almaya başladım. Bu düşündüğüm şeyler önemsiz değildi. Etrafımda 3 yarı koreli vardı ve parçaları değiştirince biraz mantıklı oluyordu. Ama... Bilemiyorum.

Etrafımda ki her Koreli akraba olacak diye bir şey yok tabii ki ama... Ömer de yarı koreliydi. Bunu biliyordum çünkü bir süre önce fazlasıyla yakındık. Ama bir olay yüzünden aramız bozulmuştu. Aramızın bozulmasını bırak, ondan nefret etmiştim. Sonra da her geçen gün nefretimiz artmıştı. Sonra olan olaylar ise bizi ezeli düşmanlara çevirmişti. Aslında birbirimize hiç ölümüne zarar vermemiştik.

Aklıma gelen şey ile hızla telefonu elime aldım. Bu arayacağım kişinin ailemle hiç bir alakası yoktu.

Ne zaman başım sıkışsa onu arardım çünkü bir ortak bağlantımız olsa da kimse onun ve benim tanıştığımızı dahi düşünmezdi.

Şiş Özbayhan. Çalışanlarımdan biri olan, değer verdiğim Toprak Özbayhanın Ablası.

Telefondan arama yerine girdim ve Sis'i ardım. İlk çalışta açtığında kısa bir sessizlik oldu.

''Zerya?''

''Sis..''

''LAN SEN NEREDENSİN? BAK ORTADAN KAYBOLMALARIN YENİ DEĞİL AMA BU ÇOK ÖNEMLİ BİR İŞTİ VE BUNU BİLMENE RAĞMEN HABER VERMEDEN KAYBOLDUN. BENİ NASIL BİR DURUMA SOKTUN FARKINDA MISIN? AYLARDIR UĞRAŞIYORDUM SANA YER AÇMAK İÇİN! AMA HERŞEYİ MAHVETTİN.'' dedikten sonra nefesi kesilmiş olacak ki kısa bir nefes alma molası verdi.

Yolculuk gxgHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin