O da bana baktığında düşüncelerim dağıldı ve tek odağım kahverengi gözleriydi. "Ee gidelim mi?"diye sordu. Kafamı ağır ağır salladım ve ilk adımı ben attım. Ardından o da yürümeye başladığında önüme döndüm ve gözlerimle açık olan bir market aradım. Saat 7'ye geliyordu bu yüzden yer bulmakta zorlanacağımızı sanmıyorum.
Kırmızı- sarı ışıkları olan bir marketi gözüme kestirdiğim de Asya'ya o marketi işaret ettim. Oraya doğru ıslana ıslana yürüdükten sonra en sonunda kapalı bir alana girme fırsatı bulunca neredeyse koşarak içeri girdim. Asya bu halime gülse de o da benden farklı değil.
"Sakin ol raki. İstersen bir tane de mont veya şemsiye alalım." Dedi ve etrafa baktı.
"Buna hayır diyecek cesaretim yok."dedim ve koşarak kasiyerin yanına gidip Japonca şekilde 'mont veya şemsiye var mı?' diyen sordum. Bizim ülkedeki bazı kasiyerlerin aksine
(evet burada bugün tartıştığım kasiyere laf atıyorum.)
bu kadın sıcacık şekilde gülümsedi ve gözleriyle sağ tarafta ki bir bölmeyi gösterdi. Teşekkür ederek Asya'nın yanına gittim. "Şuradalarmış" dedim ve kasiyerin gösterdiği yeri gösterdim. Benim göremeyip onun gördüğü ne varsa o bir anda kahkaha attı ve seke seke gösterdiğim yere gitti. Bende onun peşinden onun aksine sekmeyerek oraya gittim. Elinde tuttuğu monta baktım. Sıradan siyah bir monta benzese de kapüşon kısmında iki tavşan kulağı vardı.
"Sana alalım mı bundan?" Diye sordum çünkü montu yemek ister gibi resmen taciz ediyordu.
Bana cevap vermeden monta ki etiketten fiyatına baktı ve ne gördüyse artık yüzü düştü ve montu aldığı yere bıraktı.
"Ne oldu" diye sorup montun fiyatına baktım. Tamam, bi markete satılan bir monta göre pahalı olsa da karşınızda ki normal biri değil ki? Ben para sıçıyor deyiminin gerçekleşmiş haliyim. Bokumu satsam para eder o derece.
Ben birşey demeden şemsiyelere ve diğer montlara doğru döndü. Ben onu takmadan montu koluma taktım ve şuan baktığı yere döndüm. Görünüşe göre elimde ki dışında başka mont kalmamıştı. Ve bir tane de sarı şemsiye kalmıştı. Onu omuzlarından tutup kendime döndürdüm ve elimde ki montu omuzlarından geçirerek ona giydirdim. O bana şaşkınlıkla bakarken üstünde sadece çok da kalın olmayan bluzu ve kahverengi bir paraşüt pantolonu olan ben montsuz kalınca gözüme kestirdiğim sarı şemsiyeyi elime aldım ve piknik yaparken yiyeceğimiz şeyler almak için yiyecek bölümüne gittim. Asya da o sırada çikolatalara bakıyordu. İkişer tane Sandviç,meyve suyu aldıktan sonra kasaya doğru gittim. Bir tane de bu ülkeye özgü bir marka bira aldım.
Aldığımız şeyleri kasiyere gösterdikten sonra parayı sayarken -ailem nerede olduğumu ne olur ne olmaz bilmesin diye kredi kartımı kullanmıyorum- elinde piknik için malzemeler ve iki tane bademli sütlü çikolata ile yanıma geldi. Elinde ki çikolatanın bir benzeri Türkiye'de vardı ve benim favori çikolatam olur kendisi.
Ama bunu Asya'nın nereden bildiği ise bir sır. Belki de şans eseridir diye düşünerek merakımı örtecek iken "Senin sevdiğin sütlü-bademli olandı değil mi? Yanlış hatırladığımı sanmıyorum." Dedi. Bu dediği ile benim merak edeceğimi bildiği için özelikle belirtmişti. Sinsi kızım benim.
"Doğru doğru da zaten senin elinden zehir olsa yerim beybisi" dedim ve sahte bi öpücük attım. Bunun ardından bir süre dudaklarıma baktığında ise güldüm ve "Dikkat et salyan akamasın" dedim ve parayı kasiyere vererek marketten çıktım. Asya şemsiyeyi bana uzattığında aklıma gelen şey ile gülümsedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yolculuk gxg
RomanceBasit bir kontrol için gittiği hastanede Zerya, ansızın Kanser hastası olduğunu öğrenir ve yıllar önce hazırladığı Ölmeden önce yapılacaklar listesini gerçekleştirmek için 2 aylık bir dünya turuna çıkar. Üniversite de yalnızca bir kez konuştuğu Asya...