Multimediayı Barkın ve Miray olarak düşünebilirsiniz :D keyifli okumalar.
Barkın beni nereye getirmişti böyle?
Bağrı açık gömlekli pis pis gülen adamların olduğu bir çorbacıdaydık. Barkın keyifle benim şaşkın yüzümü seyrediyordu.
"Çorbanı yesene Miraycığım?" Elimdeki kaşığı onun bir tarafına geçirmemek için kendimi zor tutuyordum.
"Beni niye buraya getirdin sen? Manyak mısın? Psikopat mısın? Sevgilini başka adamlara yedirme niyetindesin herhalde." Barkın çorbasını çoktan bitirmişti ve etrafına bakındı. Önüne eğilerek,
"Ben varken sana kimse zarar veremez biliyorsun dimi? Hayır yani bilmiyosan hatırlatayım dedim" Gözlerimi devirdim.
"Burdan gitmek istiyorum." Barkın elimi tuttuğunda tekrardan bir zafer sırıtışı yaptı. "Şaka kısmı bittiğine göre, gerçeğine geçebiliriz hayatım." Anlamaz bir şekilde yüzümü buruşturdum. "Bu kez de beni sigara içen kekoların olduğu mahalleye falan mı götüreceksin? Romantiklik anlayışına hayranım doğrusu?" soruyla karışık bir şekilde konuştum. Bir yandan içten içe Ya Sabır çekiyordum. Barkın gözüme gelen bir tutam saçı kulağımın arkasına itti. Çorbacıdan çıkıp boş yolda el ele yürümeye başlamıştık.
Yürüdük...yürüdük. Sessizlik. Ayak seslerimizden başka hiçbirşey yoktu. Dayanamayarak durdum.
"Barkın ben sıkıldım ya eve gidicem bu ne." Barkın hala sırıtıyordu.
"Sabırsız,huysuz," diye söze başlayarak elimi tuttu. "Ama aynı zamanda dünya tatlısı" Kan yanaklarıma hücum ederken Barkın'a değil de başka yerlere bakmaya başladım ama o gözlerini benden ayırmamakta ısrarcıydı. Yine de baş başa kaldığımız çoğu zamana alışamamıştım.
"Rüzgar." dediğinde, gözlerimi otomatikman ona çevirdim. Eski meseleleri mi açacaktı, emin değildim.
"O beni rahatsız ediyor, Miray. Cidden. Onda bir şeyler var. Fark edemiyor musun?" Dudağımı büktüm.
"Ne gibi şeyler Barkın? O bizim arkadaşımız. Bence gayet normal gidiyor her şey."
"Burcu'yu o kadar severken yüzüne bakmaz oldu. Tamam bazı konularda haklıydı ama onu bırakmasının sebebi çok başka, bu açık ve farkındaysan neredeyse hiç, yalnız kalamıyoruz. Ne zaman gözlerine bakacak olsam, ne zaman yalnız olsak, ne zaman dünyada ikimizden başka olmasa, Rüzgar hemen yanımıza damlıyor." Barkın'ın sözlerini bir süre sindirmeye ve kafamda tartmaya çalıştım. Ne demek istiyordu anlayabilmiş değildim ama söyledikleri doğruydu. Ve bunların hepsi tek bir sonuca çıkıyordu: Rüzgar ikimizin beraber olmasını istemiyordu.
"Yani? Sonuç?" diyerek bir kez de Barkın'a sormak istedim. Aklımdaki şeyleri, aynı şeyleri düşündüğümüzü kendi kendime ispatlamak istedim. En yakın arkadaşlarımdan birine karşı bu kadar kötümser olmak istemiyordum. Kendimi suçlu hissetmiştim ama bunların tek açıklaması buydu. Barkın ağzını açacağı sırada telefonum cebimde titredi.
"Alo anne?"
"Miray nerdesin? Hava karardı. İnsan bi haber verir" Dudağımı dişledim. Annemi tamamen unutmuştum. "Anne şey ya, ben bizimkilerleyim. Gelirim birazdan,öptüm." diyerek telefonu kapadım ve tekrar cebime koydum. Barkın tekrar sırıttı. "Yalnız olduğumuzu söylesene?" dedi, muzip bir tavırla. Omzumu silktim.
"Ve asıl konuya gelecek olursak," yeniden elimi tuttu ve sokak boyunca yürümeye devam ettik.
"Rüzgar'da iyi olmayan şeyler var. O psikolojik olarak..kötü. Bilirsin işte, eskisi gibi değil. Bunu fark etmeyen gerçekten salaktır" Yan gözle Barkın'a bakmıştım. Gülüyordu, bunu bana yönelik söylemişti. Gıcıklık olsun diye.
"Fark etmiştim ama.. görmezden geliyordum diyelim. Kabul etmek istemiyordum. Yani, öyle işte." Yolumuzu değiştirerek evlerimizin olduğu mahalleye yöneldik. Evimin bir kaç bina ötesinde Barkın tam önümde durdu ve bir eliyle sağ yanağımı okşadı.
"Miray. Seni kaybetmek istemiyorum. Aramıza kimsenin girmesini de istemiyorum." Ona sıcak bir gülümseme yolladım. Bilirsiniz, genelde bu tip romantik anlarımız çok az olurdu. Çoğu zamanımız espri yaparak, birbirimizi gıcık ederek geçerdi. Ama bazen, bu anlara çok ihtiyaç duyuyorduk. Bazen, içimizdeki sevgiyi birbirimize hissettirmek bize adeta enerji veriyordu.
"Eskiden onu sevdiğim için hala korktuğunu biliyorum." Dedim, alnımı alnına yaslayarak. "Ama artık korkma, Barkın. Ben seni seviyorum. Seni." Barkın'ın dudakları yana doğru keyifle kıvrıldı. Muhteşem kokusu... Kimsenin karşı koyamayacağı türden bir koku. Alnımı alnından ayırmadım. Her iki elimi de tutuyordu. Elleri,ellerimden ayrılarak belime doğru kaydı ve benim ellerimde onun boynuna doğru.
Dudaklarımız birleştiğinde, içimdeki adrenalin en üst seviyeye çıkmıştı. Kalbim kan pompalamak için çok hızlı çalışıyordu. Barkın'ın tadı öyle mükemmeldi ki, ona yeniden ve yeniden aşık oluyordum. Hiçbir şey düşünmek istemiyordum. Geçmişte bıraktığımız kavgalar, küslükler, insanlar, hiçbir şey. Hiç kimse. Birbirimizin hayatında bu şekilde, çok başka yerler edinmeden önce de fazlasıyla yakındık ve Barkın'ın bende her zaman apayrı yeri vardı. O çok başkaydı, diğerlerine göre. Sert görünüşünün altında yatan çocuğu çok az kişiye gösterirdi. Onu hiç bırakmak istemiyordum ve sonsuza kadar böyle kalabilirdim.
Dudaklarımız ayrıldığında kan tekrardan yanaklarıma hücum etti. Kızarmaktan nefret ediyordum. Karanlıkta olduğumuz için şükrettim.
Eve koşarken, tekrar ona baktım. Bana el salladı ve binaların arasında kayboldu.
***
Uzun zaman önce aldığım ama bir türlü başlayamadığım romanıma bugün başlama kararı almış, salonda uzanarak ilk 50 sayfasını bitirmiştim. Annem yanımda dizi izliyordu ama bana sormak istediği bir şey var gibiydi.
"Miray şey." diyerek söze başladığında, buna hazırlanmışım gibi başımı kaldırıp ona baktım.
"Kızım senin sevgilin mi var?" Bu ani soru karşısında içime bir şey oturmuş, kalbim tekrardan hızlı atmaya başlamıştı. En kötüsü de... kekelemek.
"N-nerden çıktı anneeaa?" diyerek şu reklamdaki kızı taklit ettim. Ortamı yumuşatmaya çalışmakta en kötüsü bendim herhalde.
"Hiç." diyerek önüne döndü ve meyvesini soymaya devam etti. Beş dakika geçmeden telefonum titredi.
Rüzgar: Kalbim kırık. Bu beklenmedik mesaj karşısında donakalmıştım. Bana bir şeyler mi anlatacaktı? Belki de benimle dertleşmek, sorunlarını anlatmak istiyordu. Gülümseyerek bir mesaj yazdım.
Farkındayım. Ama kimin yaptığı konusunda bir fikrim yok. Burcu?... Onu umursamadığını bile bile bu soruyu sormak aptallıktı ama onlar için hala bir umut olmalıydı. Burcu gözlerimin önünde eriyor, üzülüyor, tükeniyordu. Ve ben böyleyken Barkın ile olan ilişkimi mutlu bir şekilde yaşayamıyordum, rahatsız oluyordum.
Rüzgar: Sen. Mesajı okuyunca midemden yukarı bir sıvı yükseldi. Karnıma kramp girdi. Ben mi? Ben ona ne yapmıştım? Ben kimsenin kalbini bilerek kırmazdım ki.
Ne yaptım? Son günlerde bu kadar değişik davranmanı gerektirecek hiçbir şey yok. Mesajı gönderdiğimde ellerim terliyordu. Kitabımı alarak anneme gülümsedim ve bir şey belli etmeden odama gittim. Çalışma sandalyeme oturduğumda mesajıma bir cevap hala yoktu.
Beş dakika...
On.
On beş.
Yirmi.
Yarım saat...
Saat geceyarısı olmuştu. Mesaj gelmeyecekti anlaşılan, alarmı kurup telefonu komodinin üzerine koydum ve kendimi yatağıma bıraktım. Mutluluğum her seferimde boğazımda bir düğüm olarak kalırdı. En yakın 2 arkadaşım, Rüzgar ve Burcu, çok mutsuzdu. Burcu Rüzgar için ölürken, bu kadar pişmanken Rüzgar'ın ne yaptığı belli değildi. En önemlisi de çok fena şekilde suçlanmıştım.
Onun kalbini kırmakla.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çocukluk Hislerim
HumorDört yakın çocukluk arkadaşı. Gizlenen aşklar. Karşılıksız sevgiler. Oyunlar, kötülükler. Eğlenceler, en mutlu anlar. Yaşamak ve ölüm arasındaki o ince çizgiler. Bu dört yakın arkadaş, gençliklerinin en güzel zamanlarında bütün bu duyguları tattılar...