ÇH -34-

5K 228 11
                                    

Not: Yeni bölüm 1 hafta kadar gecikebilir. Sizleri bilgilendirmek istedik, 1 hafta sonra görüşmek üzere!

Playlistteki Şarkı: Ellie Goulding - Love Me Like You Do

Rüzgar gözden kaybolunca Barkın ve ben Burcu'yu evine bıraktık ve tekrar benim evime döndük. İkimiz de fazlasıyla yorgunduk, Barkın benden biraz daha yorgundu. Ayrıca çok üşümüştü.

Barkın kendini salondaki koltuklardan birine bırakınca, koltukların karşısındaki şömineyi yakmak üzere bodrumdan biraz odun getirdim. Bu şömine sayesinde kendimi şanslı sayıyordum, babamı kaybetmeden önce o yaptırmıştı. Ben şömineyi yakarken Barkın'a çevirdim bakışlarımı. Gözlerinde kalın bir perde vardı sanki. Ne hissettiğini, ne düşündüğünü bilemiyordum. Yalnızca uzanmış, başını tavana dikmiş öylece bakıyordu. Ateşi yaktıktan sonra ona yaklaştım. "İyi misin? Hasta mı oldun yoksa" Söylediklerimi idrak ettikten bir kaç saniye sonra donmuş bakışlarını bana çevirdi. "Sanırım. Ve ben Rüzgar için çok endişeleniyorum, Miray" diyerek uzandığı yerden doğruldu. "O bizim arkadaşımız. Bir düşünsene, daha okullar açıldığında ne harikaydık. 4 kişi, etrafı sallıyorduk. Eğleniyorduk, biz çok iyiydik Miray."

"Ben acı çekiyordum. Ama şu an daha fazla çekiyorum. Rüzgar çok değişti. Keşke eski Rüzgar geri gelse, Burcu ile barışmasalar bile hepimiz küçüklüğümüzdeki gibi olsak." Elimi Barkın'ın alnına yerleştirdim. Vücudu atei gibiydi. Göğüs kafesimin içindeki kalbimin atışları hızlanmış, her yanımı telaş kaplamıştı.

"Barkın sen ateşlisin!" diyerek ayaklandım. Ne yapacağımı bilemiyordum, daha önce Can ile evde yalnızken o hastalanmıştı ve onda da işleri berbat etmiştim. Ambulansı aramıştım ve bana sadece üşüttüğünü söylemişlerdi, annemi çok telaşlandırmıştım, ortalığı ayağa kaldırmıştım. Kendi kendime konuşarak kendimi rahatlatmaya çalıştım.

"Bir şey yok Miray. Barkın da Can gibi hastalandı sadece, iyi o. Bezelye kafalılara bir şeycik olmaz ki." Hareketlerimi anlamlandırmaya çalışan Barkın boş gözlerle bana bakıyordu. "Benden daha fazla hasta gibisin Miray," diyerek güldü.

"Uzan burada ve bekle" diyerek mutfağa koştum. Ufak bir leğene buzlu suyu boşaltarak bir de bez kaptım ve son sürat Barkın'ın yanına geldim.

"Saha çok soğuktu, ayrıca maç bitişi de saçların sırılsıklamdı. Kendine dikkat etsene biraz ya, öküz müsün sen" bezi alarak Barkın'ın alnına yerleştirdim. O ise kıs kıs gülüyordu. Ben buzlu suyu onun hassas, beyaz tenine bastırırken onun eli belime kaydı. Tek eliyle belimden kavrayarak beni iyice kendine yaklaştırdı ve gözlerini gözlerime sabitledi. O an midemdeki filler tekrar ayaklanmıştı.Nefes alamıyordum, tarifi imkansız bir duyguyla kaplanmıştım. Tüm telaşım yok olup gitmiş, içim yumuşacık, sıcacık bir heyecanla kaplanmıştı.

"Benim için endişelenirmiş de." diyerek gülmeye devam etti. "Dalga geçme Barkın gerçekten çok ateşlisin." Söylediğim son kelimeden sonra ağzımı tuttum. Barkın'ı bir kahkaha tuttu. "Ateşli?"

"Ateşli derken, ateşli işte Barkın ya. Ne fesatsın. Ateşin olmuş 40 derece" Öksürerek bezi suya sokup çıkardım ve tekrar tenine bastırdım. "Tişörtünü çıkarman gerek."

"Miray, bana tecavüz mü edeceksin doğruyu söyle"

"Barkın sus ve üstündekini çıkar!"

"Bu kadar hevesli olduğunu bilmiyordum." diyerek gülmeye devam etti. Allah'tan sabır diledim yalnızca. "Barkın soyunmazsan ateşin yükselecek anlamıyor musun?" Barkın gülümseyerek tişörtünü çıkardı, bunu yaparken hayli zorlanmıştı. "Çok yorgunum ve boğazım acıyor." Bu işin soğuk bezle hallolmayacağını anlayarak Barkın'ı banyoya taşıdım. Zor da olsa onu duş kabinine soktum.

"Pantolonunu çıkarma." diyerek onu uyardım fakat o beni dinlemeyerek pantolonunun düğmesini açtı. "Açma dedim!" Gözlerimi başka yöne çevirmeye çalışsam da çoktan çıkarmış, üzerinde siyah boxerıyla kalmıştı. Soğuk suyu açarak başından aşağı boşalmasına izin verdim. Baştan aşağı titriyor, bana tutunuyordu. Hemen ardından beni yanına çekerek kabine soktu. Delice ıslanmaya başladık. Ellerim Barkın'ın omuzlarındaydı. Su gerçekten buz gibiydi, iliklerime kadar titriyordum. İki üç dakikadan sonra suyu kapattım ve kabinden çıkarak iki havlu aldım. Birini Barkın'a uzatırken gülümsemesinin kaybolduğunu gördüm. "Şimdi sana bir çorba yapacağım, sen benim yatağıma geç." Onu tutarak odama götürdüm ve yatağıma yatırıp yorgana sardım. Mutfağa çorba yapmak üzere inmeden önce Barkın kolumdan beni kendine çekerek kulağıma fısıldadı.

"Hiç bu kadar iyi hissetmemiştim, Miray Dinçer"

***

Domates çorbam kaynamaya başladığı sırada salondan telefonumun zil sesi yükseldi. Koşarak gidip aldım ve ekrana baktım. Annem arıyordu. Geceydi ve saat ilerlemişti. Yine de beni merak etmiş olmalıydı çünkü ona hiç haber vermemiştim bile.

"Efendim Anne"

"Miray, neden aramadın? İyisin değil mi? Ne yapıyorsunuz Rüzgar'la" Öksürdüm. "Şey anne. Barkın hastalanmış, Rüzgar'ın da işi çıktı. Barkın bizim evde ona bakıyordum. Sen bizi merak etme." Annem yarın akşam geleceğini de haber vererek iyi geceler diledi ve telefonu kapadı. Mesaj kutusuna girdiğimde Kaan'a hala bir cevap vermediğimi hatırladım. Artık ondan kurtulmaya başlamalıydım.

Beni görmesen daha iyi, Kaan. Neden beni rahat bırakmıyorsun?

Telefonu koltuğa atarak tekrar mutfağa koştum, kaynayan çorbanın altını kapadım ve onu bir kaseye boşaltarak içine bolca acı biber koydum. Bu onu iyileştirebilirdi. Elimdeki tepsiyle odama çıktığımda Barkın'ı yarı açık gözlerle buldum. Yatağın kenarına sindim.

"Bu çorbayı bitirip uyu. Sabaha bir şey kalmayacak. Ha bir de," diyerek komodinin üzerinde duran bir ilacı işaret ettim. "Şunu içeceksin." Çorbayı bir kaç dakika soğuttuktan sonra güç bela Barkın'a yedirdim. Yarısını bitirip ilacını da midesine zorla gönderdikten sonra uyuyakaldı. Yanına uzandım, bu gece uyumaya niyetim yoktu. Sabaha dek onu izlemek keyif vericiydi, ayrıca ateşinin düşmesi için beklemem gerekecekti aksi takdirde doktorluk acil bir durum olabilirdi. 

Gece saat dörde ulaştığında Barkın inildeyerek gözlerini açtı ve yataktan doğrulmak için bana tutundu. İçimde telaş kıpırtısı oluştu, titreyen bir sesle "İyi misin?" diye sordum.

"Sanırım." diyerek gülümsedi. "Uykum kaçtı" Gözlerimi ovuşturdum. "O zaman oturalım" diyerek gülümsemeye çalıştım. Barkın, yüzümü iki elinin arasına aldı ve gözlerime baktı. Karanlıkta görebildiğim kadarıyla, yüzümü inceliyordu. 

"Uyumadın, değil mi?"

"Uyudum Barkın"

"Gözlerin öyle söylemiyor. Kıpkırmızı olmuşlar" Gözlerimi kaçırdım. "Sana bir şey olacak diye korktum Barkın. Ama anlaşılan çorba, ilaç ve duş çabuk etki göstermiş." Barkın öksürdü. "Tamam sözümü geri aldım, hala hastasın." Barkın yüzüne yine o muzip gülümsemeyi yerleştirdi. "Bana huzur veriyorsun Miray. Bazen annem, bazen küçük, yaramaz kız kardeşim ve bazen sevgilimsin" Barkın yüzünü benimkine yaklaştırdı. Alt dudaklarımız birbirine sürtünüyordu. Midemdeki kıpırtı kalbime ulaşıyor, kalbim boğazımda atmaya başlıyordu. Barkın'ın inanılmaz bir kokusu vardı. Bazen taze nane yaprağı gibi, bazen tarçınlı şeker gibi kokuyordu. Şu an tam bir tarçınlı şeker gibiydi ve bu beni fazlasıyla tahrik ediyordu.

Barkın en sonunda dayanamayarak alt dudağıma ufak bir öpücük kondurdu ve öpüşünün uzunluğunu giderek arttırdı. Şeker kokusu artmıştı, ellerimi boynuna doladım. Biraz da, az önce duşta kullandığımız şampuan kokusu. Ellerimle saçlarını karıştırdım. 

"Barkın saat çok geç ve bir kaç saat daha uyumamız gerekecek." Gülümseyerek dudağıma bir öpücük daha kondurdu, rüyada falan olabilirdim, belki de uykusuz kaldığım için hayal görüyordum. Barkın başını tekrar yastığa koydu ve ben de başımı onun göğsüne yasladım.

"Bana böyle bakman, böyle yakın olman için anlaşılan hep hasta olmam gerekecek Miray Dinçer" diyerek gözlerini yeniden kapadı, ben de göz kapaklarıma rahatça kapanmaları için izin vererek, uykuya dalana dek biraz düşündüm. Barkın'ın yanında gerçekten mutluydum.

Çocukluk HislerimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin