Yataktan kalkmak istemesem de, Burcu'nun zoruyla sürüklenerek kaldırılmıştım. Tatilin ilk zamanlarıydı ve ben akşama kadar uyumak istiyordum. Bir blogda okuduğum yazıya göre, insan altı gün aralıksız uyursa kendini bile unutuyormuş. Sanırım yapmaya çalıştığım buydu. Herşeyi unutabilmek. Ama elbetteki altı gün aralıksız uyumam biraz imkansızdı, Burcu varken daha da imkansız.Burcu kocaman kahvaltı tepsisi ile dikilmiş yanımda bağırıyordu.
"Kalksana be! Kahvaltını et ve şu anti-depresanları iç. Neşelenmezsen ben de Burcu değilim." Yatağı diğer yana fırlatarak tepsiyi elinden aldım. "Önce bir sorsana, mutlu olmak istiyor musun diye?" dedim ve gözlerimi devirdim. "Barkın yüzünden böyle olma, eski Miray ol. Böyle daha mı iyi? Hadi ye şunları."
Sinirle peynire çatalımı batırarak boğazımdan aşağı yolladığımda Burcu bana bir şeyler söylemek istiyor gibiydi. Dik dik ona baktığımda en sonunda ağzındaki baklayı çıkardı. "Bugün Rüzgar beni öğle yemeğine çağırıyor. Gelmek istemedim, hatta kavga bile ettim ama laftan anlamıyor. Seni bıraksam sorun olur mu?" Çatalı havada salladım ve umursamaz bir tavır takınmaya çalıştım. "Git canım git. Hepiniz gidin." dedim fakat ardından gülümsemeye çalıştım. Rüzgar ve Burcu yeniden düzelirken Barkın ve ben mahvoluyorduk sanki.
Burcu'nun Ağızından.
''Çıktım Rüzgar, sen neredesin?'' dediğimde telefonun diğer ucundan ''Barkın'ın evindeyim, çabuk ol. Senin geleceğinden haberi yok.'' diyerek telefonu kapadı. Miray'ın evinden, Barkın'ın evi beş dakikalık bir mesafeydi.
Zamanında Miray ve Barkın, Rüzgar ve beni barıştırmak için ellerinden geleni yapmışlardı. Şimdi sıra bizdeydi. Biraz zor olacaktı, ama olacaktı. Umarım...
Barkın'ın evinin kapısına geldiğimde açık kapayı iterek apartmanın içerisine girdim. Bir kaç basamak çıkıp, kapıya hafifçe vurduğumda, açılan kapının ardından Rüzgar göründü.
''Nasıl?'' dedim ayakkabılarım çıkarırken. ''Berbat.'' demesiyle içeri doğru büyük adımlar attım. Tekli koltukta iki büklüm olmuş, yeni çıkan sakalları ile bi hayli yorgun görünüyordu. Göz altı morlukları uyumadığının kanıtıydı adeta. Ve ben Barkın'ı ilk defa böyle görüyordum.
Yanımda getirdiğim ses kayıt cihazını başlatarak cebime attım. ''Barkın,'' dedim oturduğu koltuğa doğru yürüyerek. ''Bu halinde ne?'' diye sorduğumda bakışlarını kısa bir anlığına bana çevirdi. Kızarmış gözlerini gördüğümde içim burkuldu.
''Her şey düzelecek.'' dedim derin bir nefes alırken. ''Pişmansın öyle değil mi?'' dediğimde 'Evet.' demesini bekledim ama o sadece sustu. ''Miray haklı,'' dedi titreyen sesi ile. ''Kendime nasıl hakim olamadım.'' derken yumruk yaptığı elini kendi kafasına geçirdi. Attığım tiz çığlıkla Rüzgar, Barkın'ın kollarını tutarak sakinleşmesini bekledi.
''Aman Allah'ım.'' dedim kendi kendime. ''Her şey bitti.'' dedi Barkın fısıldayarak. ''Onu kaybettim.'' diye devam ettiğinde iç çektim. ''Ben gidiyorum.'' dedi ardından. Meraklı bakışlarımı ona sabitlediğimde konuşmasına devam etti;
''Üniversiteyi yurtdışında okuyacağım, burs kazanmışım.'' dediğinde ellerimle ağzımı kapadım. Biz dört yakın arkadaştık. Her şeyi geçtim, içimizden biri gitse biz mahvolurduk. Peki ya Miray? Bunu duyduğunda sevineceğini sanmıyordum. Yıkılırdı, buna dayanamazdı.
''Ne zaman gideceksin?'' dediğimde sesim ağlamaklı çıkmıştı. ''Toplanmaya başladım. Şimdiden gidip dilimi geliştireceğim daha sonra okul işte.'' diyerek saçlarını karıştırdı. ''Bundan eminmisin?'' dedi Rüzgar, en az benim kadar titreyen sesi ile. ''Böylesi iyi olacak.'' dedi Barkın, tıkalı burnunu çekerken.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çocukluk Hislerim
HumorDört yakın çocukluk arkadaşı. Gizlenen aşklar. Karşılıksız sevgiler. Oyunlar, kötülükler. Eğlenceler, en mutlu anlar. Yaşamak ve ölüm arasındaki o ince çizgiler. Bu dört yakın arkadaş, gençliklerinin en güzel zamanlarında bütün bu duyguları tattılar...