Bölüm: 3
Playlistteki şarkı: The Vamps ft. Demi Lovato-Somebody To You.
Sabah alarm kurmaktan nefret ederdim, genellikle kafamda bir saat belirlerdim ve beynim beni o saatte uyandırırdı. Ama bugün kulaklarıma dolan zil sesiyle uyandım. Bunu bana yapan her kimse, onu geberteceğim kesindi. Ekrandakinin kim olduğuna bakmadan kısık ve şiş gözlerle telefonu açtım. "Ne var sabah sabah be?"
"Şşt sakin ol, ben Rüzgar." Heyecanla yutkundum, Rüzgar beni uyandırmıştı. Bu sabah beni o uyandırmıştı. "Yeni uyandım da Rüzgar, önemli bir şey mi oldu?" Rüzgar derin bir nefes alınca içim titredi ve gözlerimi yumup onu dinlemeye koyuldum. "Önemli bir şey yok, ama sabırsızlandım. Okula bir kaç gün kaldı ve bunu iyi değerlendirelim istiyorum." İçeriden gelen tabak çatal sesleri annemin kahvaltı hazırladığını gösteriyordu, karnımdan sesler geliyordu çünkü en son yediğim şey çikolatalı pastaydı, kaç saat önceydi. "Ee, değerlendirmek derken?" deyince Rüzgar yeniden derin bir nefes aldı. "Sen, Barkın, Burcu ve Ben küçük bir kamp yapalım istiyorum. Hem de bugün, eşyalarını topla getir." NE NE NE!
Rüzgar ve Burcuyla kampa gitmek mi? Onlarla hiçbir yere gitmek istemiyordum, onları izlemek falan da istemiyordum. Bir süre telefonda duraksadıktan sonra konuşmaya başladım. "Diğerlerinin haberi var mı? Bak ben-" Rüzgarın sözümü kesmesiyle ofladım. "Diğerleri çoktan tamam dedi bile, sakın itiraz etme." Telefonun yüzüme kapanmasıyla afalladım, tamam Rüzgar bir de sen yap şunu ya. Aceleyle rehbere girip Barkın'ı aradım. 3. çalıştan sonra açtı.
"Güünayyydınn hayret sen bu saatte kalkar mıydın?"
"Benimle dalga geçmeni dinleyemem Barkın, kamp olayı doğru mu?" Yataktan sallandırdığım bacaklarım titriyordu nedense. "Doğru, iki çadır aldık bile." Ah peki, bu iyiydi. Demek Burcu ile Rüzgar değil ben kalacaktım. "Senle ben aynı çadırda kalırız artık." Barkın'ın sözleri üzerine tüm hayallerim suya düştü.
"Neyse, telefonda konuşmak olmaz. Bugün dördümüz benim evde buluşuyoruz, kahvaltı yapıp gel hadi görüşürüz'' Sabah sabah iki kez telefon yüzüme kapanmıştı, telefonu yatağa fırlatıp banyoya girdim ve kişisel ihtiyaçlarımı karşıladım. Annemin muhteşem kahvaltısını edip zorla verdiği sütü içtim, Barkın bunu duysa kim bilir ne dalga geçerdi benimle. Küçük bir spor çantaya bir kaç kıyafet ve kişisel malzemelerimi attım, ne olur ne olmaz diye. Kahvaltıdan hemen sonra üzerime beyaz tişört ve siyah kot pantolon giydim, hava kapalıydı bu yüzden gri kapişonlumu da giyip evden çıktım. Barkın'ın evi çok uzak değildi, bu yüzden kısa bir süre yürüdükten sonra ulaşmıştım ve iki kez kapıya hayvan gibi vurduktan sonra kapı açıldı.
"Bak, kapı zili denen bir şey var." Kapının yanındaki düğmeyi gösterdi. Umursamazca omzumu silktim. "Diğerleri daha gelmedi." Kendimi pufun üzerine attım, bunu çok seviyordum. "Oraya gelmek istemiyorum, gelsem de çadırda Burcu ile kalacağım o kadar." Yanıma oturan Barkın kolunu omzuma atıp yanağımı öptü, kusura bakma Barkın ama bu şekilde teselli falan olamazdım. "Benimle kalmak istemiyorsun yani?" Yalancı bir şekilde dudağını büzdü, beni etkilemenin kolay olacağını düşünüyordu ve haklıydı da. "Ama o ikisi-"
"O ikisi, çadırda sevişecek değiller Miray." gözlerimi devirip omzuna vurdum, bu ihtimali düşününce beynim karıncalanıyordu sanki. O sırada kapı çaldı ve Barkın açmaya gitti, ah, çifte kumrularımız da geldi. Barkın, Rüzgar ve Burcu yanıma gelip oturdular. "Barkın, şu cadıyı ikna ettin mi?" diye başladı Rüzgar. Demek cadı, ah peki tamam. "Tabii ki ettim, hatta hemen bugün gidebiliriz."
"Nerede kamp yapacağız?" Rüzgar tekrar söze karıştı. "Şehrin biraz dışında güzel bir orman var, ve içinde büyük göl de bulunduruyor, park gibi." Park mı? Park mı?!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çocukluk Hislerim
HumorDört yakın çocukluk arkadaşı. Gizlenen aşklar. Karşılıksız sevgiler. Oyunlar, kötülükler. Eğlenceler, en mutlu anlar. Yaşamak ve ölüm arasındaki o ince çizgiler. Bu dört yakın arkadaş, gençliklerinin en güzel zamanlarında bütün bu duyguları tattılar...