Sizleri beklettiğimiz için yeni bir bölümü daha yayınlamak istedik, bu bölüm daha uzun oldu. Umarız beğenirsiniz. Lütfen oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin, toparlanmak için buna ihtiyacımız var, teşekkürler.
Playlistteki şarkı: Beyonce - Crazy In Love (Sofia Karlberg Cover)
Multimedia: Barkın Samyeli.
Kremalı pastaya çatalımı daldırırken Burcu'nun sinirli bakışlarının üzerimde olduğunu hissettim. "Bunu Barkın'a nasıl yaptın Miray ya." Sinirli bakışını ona aynen iade ettim. "Burcu, arkadaşım olarak bana destek olman gerekiyor. Ayrıca nerden bilebilirdim? İnandım işte, bu Barkın'ı sevmediğim anlamına gelmez" Burcu umursamazca omzunu silkti. Onun tek problemi Rüzgar'dı, hala onu geri getirmenin yollarını arıyordu ve pek de başarılı olduğu söylenemezdi doğrusu.
Öğle arasında koca bir tabak pasta kaşıkladıktan sonra derse dönmek üzere okula girdik. Öğleden sonranın ilk dersi Kimya'ydı. Ah, en sevdiğim.
Sınıfa girer girmez meraklı gözlerin üzerimde gezindiğini ve herkesin suskunlaştığını hissetsem de umursamadan sırama geçip kitaplarımı çıkardım. Son işlediklerimizi gözden geçirip kafamı kaldırdığımda Burcu küçümseyici bir şekilde bana bakıyordu. "Şimdi de inekliğe mi sardın?"
"Geleceğimi düşünmek zorundayım, Burcu. Bu senin umurunda olsa da olmasa da." Midem pastayı hala sindirememiş olmanın verdiği rahatsızlıkla guruldadı. Ya Barkın'ı görürsem? Henüz gün boyu görmemiştim, belki de okula gelmemişti. Sınıfa hala öğretmen gelmemişti ve millet sohbet etmekle meşguldü. Bense boş bir defter açmış saçma sapan karalıyordum. İçimde büyük bir boşluk vardı, bezelye kafalım'ın olmadığı bir boşluk.
Tam o anda, sınıf kapısı sertçe açıldı. Biri ayağıyla tekme atarak açmış olmalıydı, öküz olan biri. Öğretmen olmadığını hemen anlayarak sınıf kapısına baktım ve o gizemli, etkileyici ve derin bakışlı gözleri gördüm: Barkın.
Midem hala ağrı sinyalleri gönderiyordu. Ağrı karnıma doğru yayılmış, avuç içlerim terlemeye başlamıştı. Ya pasta zehirliydi, ya da Barkın'ın bende yarattığı her zamanki etkinin sonucuydu bu. Birden bire kendimi düzeltmeye ihtiyaç duyarak saçımın at kuyruğunu sıktım ve ayağa kalktım. Barkın bir şey ararmış gibi sınıfa baktı, baktı ve gözleri benim üzerimde durdu. Gözleriyle dışarıyı işaret etti ve gelmemi emretti, evet evet, adeta bir emirdi bu. Korkak adımlarla kapıya doğru gidip çıktım sınıftan, herkes sus pus oturmuş bize bakıyordu.
"Neler oluyor?" Sesim soru sormaktan çok korkar gibi çıkmıştı. Haydi, beni affettiğini söyle.
Beni baştan aşağıya süzerek sözlerine başladı. "Rüzgar ile olabilirsin. Gerçekten. Çekildim aranızdan emin ol, endişe etmemen için bunları söylemek istedim." Gözleri koridorun karşı penceresine dikilmiş, lapa lapa yağan karı seyrediyordu. Hayatımda gördüğüm en sert bakış ve en nefret dolu ses tonuydu.
"Ne diyorsun Barkın? Onu unuttum, seni seviyorum ben. Bilmiyor musun?"
"Seviyor musun, seviyormuş gibi mi yapıyorsun? Ah, bırak hadi. Sen hala Rüzgar'ı seviyorsun. Beni cidden sevsen, güvenirdin. Belki ayrılmak için bahane aradın, kim bilir?" Gözleri bana çevrilmişti. "Barkın sen nasıl böyle düşünürsün? O kadar karaktersiz değilim, bir insanın duygularıyla oynayıp bir çırpıda onu atıverecek kadar. Ben seni gerçekten seviyorum ve Rüzgar'ın da Burcu ile tekrar beraber olup mutlu olmasını istiyorum. Sen çok farklısın, çok...Senin yanındayken kendimi inanılmaz güvende hissediyorum," Barkın sözümü kesecek oldu fakat izin vermedim. Onu asla kaybetmeyecektim. "Beni sen ağlatsan yine senin omuzunda ağlamak isterdim. Şu an beni ağlatıyorsun ve ihtiyacım olan tek şeyin senin omzun Barkın. Kahverenginin en çok yakıştığı gözlerinle bana bakmanı, bana papatya almanı özlüyorum. Seninle yemek yapmayı, oyun oynamayı ve o yumuşacık puf koltuğunda oturup sana sarılmayı istiyorum Barkın." Barkın yutkundu, gözlerinde yumuşama, endişe ve korku seziyordum. "Ve sen Barkın Samyeli. Asla seni kullandığımı düşünemez, geçmişimi bana hatırlatamazsın. Yalnızca bir insanın oyununa geldim, sonuçta ben de bir insanım ve bu seni sevmediğim gerçeğini asla değiştirmez." Sözlerimi tamamladıktan sonra bir adım geri çekilerek derin bir nefes aldım. Gözlerimden süzülen bir damla yaşın %1'ı su, %99'u duyguydu adeta. Sınıfa koşarken Barkın'ın sesini duydum.
"Miray Dinçer, bana ne yaptın böyle? Neden sana kızamıyorum? Neden kıyamıyorum?" Gülümsedim. Bundan sonra biz birbirimizindik. Ve asla bir daha, bizi kimse ayıramazdı. Sınıfa gülen gözlerle girdiğimde Burcu'ya her şeyi anlattım, dersin boş geçmesi işleri daha da güzelleştiriyordu. Az önce yaptığım uzun konuşmaya hala inanamıyordum. Birden dudaklarımdan dökülüvermişlerdi, Barkın'ı ne denli sevdiğimi bir kez daha anladım.
Eve döndüğümde ne kardeşim, ne de annem vardı. Annem arkadaşında kalacaktı bugün ve muhtemelen Can'ı da götürmüştü. Yani yalnızdım. Korkup korkmayacağımdan pek emin olamıyordum, ortalık daha tam kararmamıştı. Eve girdiğimde çantamı bir köşeye attım ve odama çıkıp üzerimi değiştirdim. Ayıcıklı pijamalarımla aynaya baktım, bu pijamalar Barkın'ın en çok dalga geçtiği pijamalardı. İç sesim beni dürtüyordu. Sanki Barkın'ı eve atmak istermiş gibi bir ses.
Onu eve çağır.
Özlemedin mi yoksa?
Bir şey yapmayacaksınız ki. Yalnızca oturup pizza yiyerek basketbol maçı izlersiniz. Ihm..belki de bir öpüşme? Yalnızca ufak bir öpücük. Başka bir şey yok.
Elimi yumruk yapıp aynadaki suratıma gösterdim. "Saçmalama Miray! Annen duysa..Bir şey demez! Hatta daha güvende olduğunu düşünür çünkü o Barkın'a çok güvenir." neşeyle zıplayarak çantamdan telefonumu alıp Barkın'ın numarasını tuşladım. Barışmış gibi olsak da hala hafif bir soğukluk vardı biliyordum ve bunu önlemenin tek yolu onu eve çağırmak, baş başa kalmaktı. Barkın'ı davet ettikten hemen sonra telefonu kapadım ve gülümseyerek mutfağa indim. Mutfak salonla birleşikti ve salon bir koridora açılıyordu, koridorun sonunda ise dış kapı vardı. Dolaptan yiyecek bir şeyler aldığım sırada kapı zilini duydum. Bu kadar hızlı gelmiş olamazdı, öyle değil mi?
Dağınık topuzumla aynaya bir kez baktıktan sonra ısrarla çalan zil'e karşılık olarak, "Geldim" diye bağırıp kapıyı açtım. Vücüdum adeta buz kesmişti.
"Rüzgar senin burada ne işin var?" Rüzgar gülümseyerek bir şey daha dememe fırsat vermeden içeri girdi ve kapıyı kapadı. Kar yüzünden saçlarına aklar düşmüştü sanki.
"Dondum, çok soğuk."
"Ne işin var dedim" Rüzgar gülerek ceketini çıkardı. Ah! Şaka mıydı bu? Birazdan Barkın gelecekti, Ya Rüzgar'ı da davet ettiğimi düşünürse? Ortalık gerçekten karışırdı. "Annen sana göz kulak olmamı istedi" Diyerek omzunu silkti. Bir şoka daha girmeden önce, söylediklerini zihnimde bir süre irdeledim. Annem normalde Barkın'a ayrı bir düşkün olurdu ama neden şimdi Rüzgar'dan bunu istemişti? Ayrıca ben artık küçük değildim. Kendi başımın çaresine de bakarım.
"Barkın gelec-" Sözümü kesen şey zil sesi oldu. Kapıyı büyük bir korkuyla açtım. Barkın ilk başta neşeli gözlerle bana baktı, ardından arkamda duran Rüzgar'a. Ve bakışları bir anda sorguya dönüştü.
Sanırım benim kaderim buydu. Ah, şimdi ne yapacaktım?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çocukluk Hislerim
HumorDört yakın çocukluk arkadaşı. Gizlenen aşklar. Karşılıksız sevgiler. Oyunlar, kötülükler. Eğlenceler, en mutlu anlar. Yaşamak ve ölüm arasındaki o ince çizgiler. Bu dört yakın arkadaş, gençliklerinin en güzel zamanlarında bütün bu duyguları tattılar...