Medya: Alpan
⫷ 𝕐𝔼ℝ𝔸𝕃𝕋𝕀 𝕊𝔼𝕍𝔻𝔸𝕃𝕀𝕃𝔸ℝ𝕀 ⫸
Gece geç saatte bardan çıkıp yarı sarhoş yarı aşık evine döndüğünde öylece yatağa serdi yorgun bedenini. Odası karanlığa gömüldüğü an gözleri gönül tapınağının duvarlarına genç kızın güzel silüetini çizmeye başlamıştı bile.
Kapısında tıpkı bir koruyucu gibi durarak içeriye kimseleri almadığı tapınağının sağlam duvarları şimdi yıkılmak üzereydi. Kapının kilidi kırılmak üzereydi ve o tapınak yerle yeksan olduğunda aynı enkazın altında kalmaktı korkusu...
Evet, daha önce yaşamıştı bu durumu. Bir önceki bölümde bahsetmiştim size. Genç adamın yüreğindeki duygu hazineleri birisi tarafından çirkince yağmalanmıştı diye. Hatırladınız değil mi? İşte o da ihanete uğrayanlar kervanına katılmıştı vaktinde.
Lakin tek korkusu bu da değildi artık. Öyle bir işin içine girmişti ki sevdiği kızın o kahpece ihanetinden sonra, gerçekten geri dönüşü yoktu. Yıllar önce uğradığı ve asla affedemediği ihanet, onu dönüşü olmayan yanlış yollara sokmuştu. Çok tehlikeli yollara...
Zaten kalbini paramparça eden o olaydan sonra kalbinin her bir parçasını toprağa verip onu ve ona ait olan her şeyi, hatta duygularını bile sonsuzluğa uğurlamamış mıydı son damlalar eşliğinde? Şimdi bu kız ve bu duygular da nereden çıkmıştı böyle?
Çevresinde bir dolu düşmanı vardı artık. Kendini zor koruyordu. Kimliği deşifre olduğu an sadece kendisi değil, hayatındaki herkes tehlikedeydi.
Hele bir de Azat belası vardı ki başında, mümkün değil artık kimseyi alamazdı hayatına. Bir kez daha sevemezdi o. O kızın kıyameti olurdu.
Sabah uyandığı gibi kışlaya gitmek istemedi. Kız kardeşinin başka bir şehirde üniversite okumaya gitmesine sayılı günler kalmıştı. Hem onunla gitmeden biraz zaman geçirmek hem de kendi dağılan kafasını biraz olsun toplamak istiyordu. Jitem'den ekip arkadaşı olan Ateş'e bir mesaj attı. "Bugün o piçlerle biraz siz uğraşın. Ben otele gidiyorum."
Alpan bazı günler kız kardeşinin yakın arkadaşı olan Emre'nin yazları çalıştığı otele uğruyordu. Emre aklı başında ve zeki bir çocuktu. Bazen onunla dertleşirdi. Ağzı gevşek değildi. Ayrıca cana yakın ve neşeli biriydi. Kafaları da uyuşuyordu. Onun kendisi gibi gözükara oluşu bilhassa hoşuna gidiyordu. Kardeşini güvenip emanet edebileceği tek kişi oydu. Ali'den, yani kardeşinin yavuklusundan hiç haz etmiyordu. Ali ona güven vermiyordu. Kardeşini üzeceğinden korkuyordu için için. Keşke artık ayrılsalardı.
Ayizi de uyanıp kahvaltısını yaptıktan sonra birlikte evden çıkıp otele gittiler. Ayizi kendini havuza bırakırken Alpan havuz kenarındaki şezlonglardan birine uzandı. Emre onu görünce bir bira alıp yanına gitti.
"Yorgun görünüyorsun?"
"Biraz," dedi Alpan birasından bir yudum alarak. Ve büyük bir yudum daha alarak birasını sehpanın üzerine bıraktı. Emre'ye baktı. "Senin de çok dinç göründüğünü söyleyemem. Hayırdır? Sen de mi yorgunsun?"
Emre mutsuzdu. Çünkü yıllardır içinde gizliden gizliye büyük bir aşk beslediği kız Ayizi, üniversiteye gidecekti. Az bir zaman kalmıştı.
"İyiyim," dedi. "Bir sorun yok. Ben de yorgunum biraz." Onun aşkını kimseler bilmiyordu, Ayizi bile. Zaten Ayizi artık Ali'nin sevgilisiydi.
"Ama sende başka bir şeyler var," dedi Emre dikkatle Alpan'ı süzerken. "Kardeşinden ayrılıyorsun diye mi yoksa?"
"Yok be oğlum. Onun gitmesi çok iyi olacak."
Emre kaşlarını kaldırıp şaşkınca baktığında "Yani kendisi için," diyerek toparlamaya çalıştı Alpan. Kardeşini pis işlerinden ve pis çevresinden mümkün olduğunca uzak tutmaya çalışıyordu. "Okumaya gidiyor lan, ne güzel işte."
Emre onaylar gibi yavaşça başını salladı. Alpan bir bira daha açtı. "Havuza girmeyecek misin?" diye sordu Emre.
"Belki sonra."
"Ulan, seni tanımasam kız meselesi mi diyeceğim."
"Tanıyorsun ama, deme işte."
"Büyük konuşma. Bir gün yeniden aşık olursun."
Alpan cevap vermedi. Gözleri denize daldı.
"Alpan!" diye seslendi Emre sıratarak. "Oğlum, sen aşık olmuşsun bile. Söylesene, kim bu kız?"
Alpan hiç uzatmadı, hemen dökülüverdi. "Tanımazsın ki."
"Laan! Sen ciddi ciddi aşık mı oldun yani?"
"Aşk demeyelim de, yani, ne bileyim... Hoşlandığım biri var işte. Ulan, kızı daha bir kere gördüm, aklımdan çıkmıyor anasını satayım!"
"Vay be, ne kızmış öyle. Adını biliyor musun?"
"Sevda. Ayizi'nin okulundan. Dün gece onun mezuniyet balosunda gördüm. Öyle güzeldi ki," dedi Alpan başını iki yana sallayarak. Bir sigara yakıp Emre'ye baktı. "Lan, kızın bir gözleri var, leb-i derya. Bakamazsın, diyeceğini unutursun. Bir gülüşü var, ulan, bildiğini unutursun."
Emre kahkaha atmamak için dudaklarını ısırırken "Oğlum sen fena yanmışsın," dedi.
"Dalga geçme lan göt herif. Seni de görürüz."
Emre'nin az önceki neşeli yüz ifadesi acı bir gülümsemeye dönüştü. Sonra o da silindi. Havuzda yüzen Ayizi'ye kaydı gözleri ve derin bir nefes alıp yine Alpan'a döndü. "Benim kız kardeşim de o okulda," dedi düz bir sesle. "Akşam bir sorarım."
Alpan'ın gözleri tekrar denize daldı. Bir kez daha görmeli miydi o deniz gözleri? Evet, ne kadar uzak duracağına dair kendini ikna etse de, o leb-i deryaya son bir kez daha dalmalıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YERALTI SEVDALILARI
General FictionYarı sarhoş yarı aşık evine döndüğünde öylece yatağa serdi yorgun bedenini. Odası karanlığa gömüldüğü an gözleri gönül tapınağının duvarlarına genç kızın güzel silüetini çizmeye başlamıştı bile. Kapısında tıpkı bir koruyucu gibi durarak içeriye kims...