Medya: Azat
⫷𝕐𝔼ℝ𝔸𝕃𝕋𝕀 𝕊𝔼𝕍𝔻𝔸𝕃𝕀𝕃𝔸ℝ𝕀 ⫸
Azat akşam üzeri evinden çıkıp arabasıyla ilerlerken Alpan takipteydi. Bu kez Ateş de yanındaydı. Bir süre peş peşe gittiler. Genç adam geçtikleri yollardan anlamıştı artık Azat'ın onları nereye götürdüğünü. Azat az sonra tahmin ettiği gibi Beyaz Melek binasının önüne park ettiğinde Alpan içinden küfürler ediyordu.
Azat arabasından inerek binaya doğru yürüdü. Sonra kapıyı çalıp beklemeye başladı. Zayıf, genç yaşlarda bir erkek kapıyı açtı ve Azat içeriye girdi. Yaklaşık bir dakika sonra, elinde laptopla dışarı çıktı. Arabasına doğru yürürken Alpan önünü kesti.
"Ne işin var burada?"
"Oo, sana da merhaba. Takip mi ediliyorum yoksa denk mi geldik?"
"Bana cevap ver Azat. Burada ne yapıyorsun?"
"Ulan sevgilim misin? Sana ne! Ben sana soruyor muyum gidip geldiğin yerleri?"
"Burası normal bir yer değil," dedi Ateş. "O yüzden sorabiliriz."
"Neymiş burası çok bilmiş? Terörist yuvası mı?"
Azat, geceden Ateş'e feci şekilde öfkeli olduğu için, saldırmaya bahane arıyordu.
"Evet," dedi Alpan. "Senin yuvan yani."
"O zaman yuvama girip çıkarken size hesap verecek değilim."
Ateş tekrar araya girdi. "Bu laptopun içinde PKK'ya ait belgeler bulduk ve laptop sana ait. Ayrıca bu binada çocu-"
"Bu binada ne bok yediklerini bilmiyorum Allah'ın belası. Laptopumu almaya geldim. Ayrıca Alpan'la konuşurken bir kez daha salça olursan hiç iyi olmayacak."
"Salça olmuyorum, işimi yapıyorum. Laptop sana ait ve bu binada. Ne demek bilmiyorum?"
"O zaman sadece işini yap. Başka şeylere salça olma!" Azat, Petek'ten bahsediyordu ancak Ateş bu imayı anlayamazdı. "Hem bilmiyorum dedim ya, neyini anlamıyorsun? Benim laptopumda PKK'ya ait hiçbir şey bulamazsınız. Bu mümkün değil. Yok çünkü."
Bu kez Alpan yeniden sözü aldı. "Doğru, artık yok. Çünkü hepsini kendi belleğimize aktardık Azat."
Azat artık bir şeylerin farkına varmaya başlamıştı. "Oğlum, benim düşmanlarım var. Her şeyi bu kadar ciddiye almayın. Belli ki yine birileri bana tuzak kurmuş. Benimle başa çıkamayanlar ya böyle tuzaklar kuruyor ya size ispiyonluyor ya da iftira atıyorlar benden kurtulmak için."
"Laptopunun şifresini de öğrendik," dedi Ateş. "PK1004."
"Yani?"
"Yani PK, PKK demek. 10, Balıkesir'in plakası. 04 de Ağrı."
Azat birkaç saniye sonra kocaman bir kahkaha attı. "Siz çok yanlış anlamışsınız olayı. Ne PK, PKK demek ne 10 Balıkesir ne de 04 Ağrı."
"Ne peki?" diye sordu Alpan.
"10.04 özel bir tarih. 10 Nisan. PK da bende kalsın. Onu bilmenize gerek yok. O da özel. Laptopumu iki gün önce bir arkadaşım istedi. Kendisininkine format atılıyormuş. Acil lazım olduğunu söyleyince verdim. Bugün de gelip buradan alabileceğimi söyledi. Kendisinin acil şehir dışına çıkması gerekmiş. Ben de geldim, aldım ve gidiyorum."
Alpan da bir şeylerin farkına varmaya başladığında "Senin bu arkadaşının adı ne?" diye sordu şüpheyle.
"Mirza," dedi Azat. "Sorgunuz bittiyse acil işlerim var." Azat bir cevap bile beklemeden hızlıca aracına yürüdü.
🕸
Ateş o gece pavyona Petek'le konuşmak için gitti. Ona, onun artık o mekanda çalışmasını istemediğini söylediğinde "Beni bırakmazlar," dedi Petek. "Ne diyeceğim Aysel'e? Öylece 'Ben artık gidiyorum, işi bırakıyorum' diyerek buradan çıkıp gitmek o kadar kolay değil Ateş.""O zaman seni kaçırırım."
Vücudunun görünen yerlerindeki birkaç izi gösterdi Petek. "Bak," dedi. "Her bir iz, ayrı bir kaçma deneyimimden. Her defasında feci dayak yedim ve bu izleri diğer kızların gözlerinin önünde yaptılar ki onlar da eğer kaçmaya çalışırlarsa başlarına gelecekleri görsünler diye."
Ateş dişlerini sıkarak yara izlerine bakarken "Peşime düşerler," dedi Petek. "Her yerde bu adamlar. Öyle bir örgütlenmişler ki, kaçabilen olursa da bulup getiriyorlar."
"Neden hiç polisi aramadınız?"
"Ne polisi ya, içerisi zaten polis dolu. Hepsi pavyonun müşterisi, patronun arkadaşları. Kaçanları alıp pavyona teslim ediyorlar."
"Suç bizde aslında," dedi Ateş düşünceli bir şekilde. "Suç buraya gelenlerde. Bunların asıl sorumlusu biziz. Arz oldukça kimse bu durumun önüne geçemez."
"Neyse," dedi Petek. "Ne siz buraya gelmekten vazgeçeceksiniz ne de biz buradan kurtulabileceğiz. Bu devran böyle gidecek. Yaşlandığımız zaman bizi kendileri bırakacak," dedi gülerek. "Bir ara yüzümde büyük bir yara izi bırakmayı düşündüm belki beni bırakırlar diye ama yapamadım. Basacaktım kızgın ütüyü yüzüme, bitecekti bu iş." Petek kocaman bir kahkaha attığında "Saçmalama Omay," dedi Ateş. "Ben seni kaçırabilirim. Biz de o kadar sıradan adamlar değiliz. Hem Alpan da bana yardım eder."
"Ne demek o? Sizde mi mafyasınız yoksa?"
"Hayır Omay. Sen bana güven ve korkma."
O gün bütün gece bu konuyu konuştular. Ama Ateş tüm çabalarına rağmen Petek'i ikna edemedi.
Onu durduran tek şey Azat'tı.
Ateş bu işi başarabilir miydi? Kaçmayı başarırsa gizli saklı nasıl yaşayacaktı? Ya yakalanırsa? Bunların hiçbiri umurunda değildi. Dayak yemekten artık korkmuyordu. Hatta artık ölümün bile kendisini korkutmadığını fark etti. Bilakis, 'Bu işi yapmaktansa ölmek daha iyi,' diyordu.
Ama Azat... O tiksindiği mekanda onu her gece görürken kaçıp gittiğinde bir daha görebilecek miydi? Tek düşüncesi buydu işte.
Gözleri her gece olduğu gibi yine her yerde onu arıyordu. Neyse ki Azat sonunda teşrif edebilmişti de gözleri son durağını bulmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YERALTI SEVDALILARI
General FictionYarı sarhoş yarı aşık evine döndüğünde öylece yatağa serdi yorgun bedenini. Odası karanlığa gömüldüğü an gözleri gönül tapınağının duvarlarına genç kızın güzel silüetini çizmeye başlamıştı bile. Kapısında tıpkı bir koruyucu gibi durarak içeriye kims...