Medya: Alpan
⫷ 𝕐𝔼ℝ𝔸𝕃𝕋𝕀 𝕊𝔼𝕍𝔻𝔸𝕃𝕀𝕃𝔸ℝ𝕀 ⫸
Dağdan elleri boş indiklerinde Ateş kışlaya, Alpan evine yol aldı. Akşam saatlerinde telefonuna düşen mesajın Azat'tan olduğunu gördüğünde şaşkınca kaşlarını kaldırdı Alpan.
Azat: Benim mekana gel. Çok değerli misafirlerimiz var.
Alpan: Kim lan onlar? Pusu mu kurdunuz bana?
Azat, sağı solu belli olmayan piçin tekiydi. Alpan'ın içine iyiden iyiye bir korku yerleşti.
Azat: Yapma, kalbimi kırıyorsun.
Alpan: Kes ulan gevşek herif! Kim var yanında, söyle.
Azat: Sen gel, pişman olmayacaksın.
Yüreğini kaplayan korku ona geri adım attırmadı. Fokur fokur kaynayan merakı da korkusuna ağır basmıştı. Işık hızında seyreden yolculuk sonrası mekandan içeri girdiğinde Azat'ı göremeyince çalışanlara sordu. Odasında olduğunu öğrendiğinde seri adımlarla o tarafa yöneldi. Kapıya tıklatmadan açıp içeriye girdiğinde ise Azat ile karşısında oturan iki adamı gördü. Hemen sonra hatırladı onları. Onlar, ellerinden kaçırdıkları iki Yunandı.
Alpan'ın gözleri kocaman açıldı. "Nasıl lan?" diye mırıldandı Azat'a bakıp.
"Ben dağların oğluyum," dedi Azat gururlanarak. "Ne uçan kurtulur ne kaçan."
"Sen şimdi bunları dağda mı buldun?"
"Evet. İyi saklanmış it herifler. Ama benden kaçamazlar. Mağaradaki yarım kalan işimi bitirdikten sonra bu işle ilgilendim. Yalnız bir sorunumuz var ki, dillerini bilmiyorum. Onlar da beni anlamıyor. Kürtlerle bir olup onca iş çeviriyorsun, hâlâ iki kelime Kürtçe öğrenememişsin! Neyse, umarım sen iletişim kurabilirsin."
"O sorun değil. Bizim ortak bir dilimiz var. O şekilde iletişim kurarız biz. Dün gece arkadaşları olacak itle de öyle iletişim kurduk, onların anladığı dilden."
"Ha, o şekil diyorsun. Anladım"
"Biz gidelim," dedi Alpan.
"Ben de geleyim?"
"Sen nereye, hayırdır?"
"Teksin. Onlar iki kişi. Yine kaçırma elinden."
Alpan bir süre düşündü. Kışlanın yerini ekipten başka kimse bilmiyordu. Oraya Azat'la gidemezdi.
"Ne?" dedi Azat. "Gideceğin yeri görmemi istemiyorsun?"
Alpan cevap vermedi. Telefonunu çıkarıp Ateş'i aradı.
Ateş gelince adamları araçlarına bindirip kışlaya götürdüler. Şahin onları görünce ayağa kalkarak "Başkan?" dedi şaşkınca. "Kim bunlar?"
"Bunları alın, iyi bakın," dedi Alpan. "Bunlar bizim kaçak Yunanlar. Çok açlar. Biraz yemek verin. İyi bakın. Hemen ölmelerini istemeyiz değil mi?"
"Merak etme başkan. Bana emanetler."
"Eyvallah. Beni Ayizi bekliyor. Gitmem gerek."
Alpan binadan ayrılmak üzereyken Ateş onu durdurdu. "Başkan, Azat ne alaka?"
"O bulmuş bunları."
"Nasıl?"
"Bir kızla mağaradaydı ya hani, kızı bıraktıktan sonra geri dönmüş oraya. Bildiği yerler vardı herhalde. Bakmış ve bulmuş işte. Ne bileyim."
"Tamam da, Azat onların tarafında değil mi? O da bir PKK'lı sonuçta. Neden sana teslim etti?"
"Ben de bilmiyorum oğlum. Daha konuşamadık bile. Öğreniriz."
Alpan arabasına binip evine doğru sürerken düşünceliydi. Ayizi evde abisini bekliyordu. O gece beraber dışarıda yemek yiyeceklerdi. Alpan evin önüne park edip önce Azat'a mesaj yazdı.
Alpan: Onları neden bize teslim ettin? Sonuçta sen de onların tarafında değil misin?
Sonra kardeşini arayıp geldiğini söyledi. Restorana girip masaya oturduklarında Azat'ın yanıtı Alpan'ın masanın üzerindeki telefonunu titretti.
Azat: Ayıdan post Yunan'dan dost olmaz. Fırsatları olsa bu ülke ile birlikte hepimizi yakarlar.
Alpan: Ulan seni niye yaksınlar? Sen zaten onların dostusun. Onlar sizinle bir olup bizi yakmak istiyorlar.
Azat: Yunan'la aynı tarafta olmam ben.
"Seni anlamak çok zor," diye mırıldandı Alpan başını sağa sola sallayarak.
"Ne dedin abi?"
"Hiç. Bir arkadaş yazmış da, önemli değil. Ee, ne zaman gidiyorsunuz? Kaçında açılıyor okul?"
"Abi daha çok var ama biz Aslı ile bir an önce gitmek istiyoruz. Çünkü ev tutacağız, yerleşeceğiz... Biraz da çevreyi tanıyalım, okulu gezip görelim istiyoruz."
"Ali de orada şimdi değil mi? Kızım o adamdan sana yar olmaz. Ayrılsana artık şu heriften!"
"Abi, kiminle olsam aynı tepkiyi vereceksin, biliyorum."
"Ne alakası var? Neyse, tamam gidin o zaman. Okulun açılmasını beklemeyin."
Onlar yemeklerini yerken Ateş de iki Yunan'ı kelepçelerinden kurtarıp hücreye tıkmış, yemeklerini de verip binadan ayrılmıştı. Gece yine pavyona gidecek, Omayını görecekti. Evine gidip yemeğini yedi ve hemen hazırlanıp evden ayrıldı. Pavyona girdiğinde kızlar kulisten daha yeni çıkıyordu. Petek, Ateş'i görünce gidip masasına oturdu.
"Hoş geldin Ateş."
"Hoş buldum Omay. Nasılsın? Neler yaptın bugün?"
"Dışarıdaydım. Bir hayranımla birlikteydim."
"Sen artık dışarıya mı çıkıyorsun müşterilerle?"
"Evet Ateş. Bundan sonra çıkacağım. Sen benimle olmuyorsun. Kimseyi de yaklaştırmıyorsun. Nereye kadar böyle gidecek? Benim de bir hayatım var."
"Omay!"
"Karışma lütfen. Ben senin gerçekten annen değilim!"
"Lan Omay!"
Petek küçük bir kahkaha attı. O gece neşesi yerindeydi. Azat'a hâlâ kızgın ve kırgın olsa da onun davetlerini geri çeviremeyecek kadar aşık, onunla zaman geçirmiş olmaktan da epey hoşnuttu.
Diline dolanıp duran bir şarkı gibi zihninde yankılanıp duruyordu onun adı. O belalı ismi susturamıyor, o şarkı kulaklarını zinhar terk etmiyordu.
"Şaka şaka. Bugün çıktım sadece. Benim için özel bir kişiydi. Hayır diyemedim. Zaten sadece onunla çıkarım. Başka da kimseyle çıkmam."
"Kimmiş o özel kişi?"
Bu sorunun yanıtı o masada gerçek bomba etkisi yaratırdı.
"Özel işte," dedi Petek omuz silkerek.
"Peki, öyle olsun bakalım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YERALTI SEVDALILARI
General FictionYarı sarhoş yarı aşık evine döndüğünde öylece yatağa serdi yorgun bedenini. Odası karanlığa gömüldüğü an gözleri gönül tapınağının duvarlarına genç kızın güzel silüetini çizmeye başlamıştı bile. Kapısında tıpkı bir koruyucu gibi durarak içeriye kims...