Yatağıma uzanmış tavanı izliyordum. Aklımda göz göze geldiğimiz an vardı. Kalbim hızlanmaya başladı. Neden böyle hissediyordum bilmiyordum. Kimse bana bu şekilde hissettirmemişti çünkü.
Elim istemsizce dudaklarıma gitti. Sırıtmaya başladım. Bu çocuk beni öldürecekti.
"Tatlım, yarım saattir sana sesleniyorum. Neden cevap vermiyorsun?"
Elimi dudaklarımdan çekip anneme döndüm. Sabahtan beri hayalimde onun sesini dinlediğim için annemi duymamıştım.
"Duymadım anne. Özür dilerim." Diyerek yanına gittim ve yanağına bir öpücük kondurdum. Annem yanında rahat hissettiğim tek kişiydi. Onun yanındayken kendim gibi hissedebiliyordum. "Ee beni neden çağırmıştın?"
"Yemek hazırladım fakat evde ekmek bitmiş. Gidip almanı isteyecektim." Başımı salladım ve sandalyenin üzerine koyduğum montuma uzandım.
"Başka istediğin bir şey var mı?" Gülümsedi ve saçlarımı karıştırdı.
"Çabuk gel sadece. Açlıktan ölüyorum." Ayakkabılarımı giyip evden çıktım. Hava karardığı için çok kalabalık değildi. Ekmek reyonundan iki ekmek alıp kasaya ilerlerken meyve sularının olduğu kısımda durdum. Tekrar sırıtmaya başladım. İki kutu vişne suyu aldım.
Marketten çıktığımda bu sabah konuştuklarımızı düşünüyordum. Sonunda evin önüne geldiğimde onun oturduğu apartmana doğru ilerledim. Hangi dairede kalıyordu acaba?
Apartmana girip merdivenleri çıkmaya başladım. Belki ayakkabılarından oturduğu daireyi bulabilirdim. Üçüncü katın sonuna çıktığımda nefeslenmek için duvara tutundum.
Tekrar merdivenleri çıkmaya başladığımda dairelerden birinin kapısı açıldı. Bu geçen gün Hyunjin ile kavga eden adamdı. Beni tanımış olmalı ki başıyla selam verdi. Çıktığım merdivenleri geri inip adamın yanına geldim.
"Hwang Hyunjin hangi dairede oturuyor acaba?" Adam elimdeki ekmek ve meyve sularına baktı ve bi üst katı gösterdi. Teşekkür edip son basamakları çıkmaya başladım. Her katta üç daire varken burada sadece bir tane vardı.
Kapısının önüne geldim. Ev sanki boş gibiydi. Kapının önüne yaşam belirtisi veren hiçbir şey koymamıştı.
Peki neden gelmiştim ki buraya? Kapıyı mı çalacaktım? Ne diyecektim ki? Ben heyecandan konuşamazdım. Elimdeki vişne sularına bakıp birini kapının önüne koydum.
Tam gidecekken duyduğum kadın sesiyle geri döndüm ve başımı kapıya dayayıp dinlemeye başladım.
"Neden böyle yapıyorsun? Ben seni böyle mi yetiştirdim? Yakalanırsan ne olacak hiç düşünmüyor musun?" Bir süre hiç ses gelmedi. Sonra onun sesini duydum. "Yeter! Senin için yapıyorum hepsini. Sen iyi ol diye. Ve verdiğin teşekkür bu mu?" Yaklaşan adım sesleriyle panikledim ve koşarak merdivenleri inmeye başladım.
Üçüncü kata varmıştım ki kapının açılma sesiyle daha da panik oldum ve daha hızlı inmeye başladım. Onun yaklaşan seslerini duydukça daha çok hızlanıyordum.
İkinci kata varmama birkaç basamak kalmıştı ki adımlarımın karışması ve yere yapışmam bir oldu. Sesim apartmanda yankılanıyordu.
Acıyla inledim. Bacağımı hissetmiyordum. Fakat daha kötüsü Hyunjin'in merdivenin başında durup şaşkın bir şekilde beni izlemesiydi.
Hızla yanıma geldi. "Felix?" Ona cevap veremeyecek kadar canım yanıyordu. Ne yapacağını bilemez bir şekilde bana bakıyordu. "Bacağım...Ahh" Kırmış olmaktan çok korkuyordum.