YARALI
Saat ikiye geliyordu, yorulmuştuk. "Komutanım, iki saat dinlensek. Ciğerlerim bitti!" Diye isyan etti Berk. "Tamam burada dinlenelim biraz." Dedim ve çantamı ağacın altına attım. Herkes yere oturduğunda ben ayakta dikiliyordum, telefonumu çıkartıp Dilan'la olan mesajlara girdim.Dilan'ım: Gunaydinnn :))
Dilan'ım: Bugun cok kotu bir sey olduPars: Ne oldu?
Dilan'ım: Relx ol champ!!
Dilan'ım: Tienagim kirildi ama cok canim yandi of
Dilan'ım: Snifta kirildi dalga gectiler cok kirginimPars: Gelince ilk işim tırnaklarını yaptırmak sonra o dalga geçenleri bulmak.
Dilan'ım: Ya sen adamain
Pars: Uyu Dilan.
Dilan'ım: Seni gormeden yyumam
Pars:
Pars: Sabah çekmiştim, şu an karanlık.
Dilan'ım:
Dilan'ım: al guzellik gor AHAHAHAHHAAHAH
Pars: Dilan uyu kızım.
Dilan'ım: iyi uykular hyatimib anlami abim 🩷
Pars: İyi uykular.
Telefonu kapatıp cebime attım, Elvin'i bu saatte rahatsız etmek istemiyordum. Sessizdi ortam, sadece rüzgar sesi vardı. Abimin cenazesi geldi aklıma. Herkes gidince annem ve ben kalmıştık. Abimin cenazesini taşımıştım, taşıyabileceğim kadar hafifti ama çok ağırdı. O cenazeyi taşımak gibi bir ceset taşıyorum içimde. Dikiş atılması gereken yaralarım vardı ama benim yara bandından başka seçeneğim yoktu.
Kırk dakika sonra Yiğit uyanmıştı, termostan iki çay koyup birini bana verdi. "Buraya gelmeseydim nişanım vardı." Dedi kırgın bir sesle. Zordu mesleğimiz, bizi bekleyenlere ayrı zordu. "Alıştırma olur be oğlum, evlenince sürekli evde mi olacaksın sanki." Dedim. Bir süre oturup konuştuk, ekiptekiler uyanınca hazırlanıp yürümeye başladık.
Biraz yürüdükten sonra bir depo bulduk, terk edilmiş gibiydi. "Umut, Poyraz, Samet ve Yiğit siz gidip başka kapı var mı diye bakın. Berk ve Cem biz diyene kadar kapıda bekleyin. Ufuk gel." Dedim ve sessizce kapıyı açtım. Camlar siyaha boyandığı için ışık yoktu, silahın altındaki ışığı yaktım. Yavaşça ilerledik, Ufuk arkası dönük bir adamın -adam demek doğru olmaz ama- boynuna bıçağını saplayıp yere yatırdı. "Temiz." Dedi etrafta başka kimse olmadığına emin olunca.
Giriş temizdi, ben ve Ufuk aşağı inmek için demir merdivene ilerledik. "Berk girin." Dedim kulaklığa doğru. Silahımı Ufuk'a verdim, küçük feneri dişlerimin arasına kıstırdım. Aşağı indiğimde ensemde bir namlu hissettim, ellerimi kaldırırken Ufuk'a durmasını işaret ettim. Adama döndüm, "Sakin ol." Dediğimde adam güldü, "Sonunda elimizdesin Binbaşı." Dedi. Güldüm, "Ya." Dedim ve dirseğimle adamın boynuna vurdum. Adam silahını düşürüp boynunı tuttuğunda Ufuk silahımı aşağı bıraktı. Silahı alıp adamın kafasına sıktım. Ufuk aşağı indi. Koridorda yürümeye başladık. Bir kapının önünde durdum ve kapıyı açtım, "Temiz." Dedim ve yürümeye devam ettik. Ufuk bir kapının önünde durdu, kapıyı açtığında iki adam üstümüze atladı.
Birini vurdum, diğerini Ufuk vurduğunda odaya girdik. Silahlar vardı, "Ufuk, yarbayı ara burada sadece silahlar olduğunu söyle." Dedim ve silah kutularını açmaya başladım. Ufuk biraz sonra odaya girdiğinde, "Komutanım, silahları ortadan kaldırmamızı istiyorlar." Dedi. "Başka bir şey var mı içeride?" Diye sordum. "Yok." Dedi Ufuk.
İçeriyi boşalttık, ben merdivenin altında durdum. Elimdeki, el bombasının pimini çekip odaya fırlattım ve hızla yukarıya çıktım. Bomba patladığında giriş kattaydım. Umut içeri girip bana baktı, "İyi misiniz?" Diye sordu. "Evet." Dedim ve binadan çıktık.
Akşama doğru bir binaya daha girmiştik ama elimiz boştu. Bir ağacın altına oturduk, ben kaskımı ve yeleğimi çıkartıp ağaca yaslandım. Zaten yorgun olduğum için direkt uyumuştum. Uykum kısa sürdü çünkü yemeğe kaldırıldım. Konserve yemeklerdi hepsi. Yemeğe başladığımızdan beri sessizdik, hepimiz yürümekten yorulmuş olmalıydık.
Yemekten sonra Cem kendine sigara yaktı ve hepimize paketi uzattı. Bir dal sigara alıp uzatılan ateşle yaktım. "Ya komutanım, siz bizimle ilgili her şeyi biliyorsunuz. Biraz kendinizden bahsetsenenize." Dedi Berk. "Mesela bu dik duruşunuzun altında kim bilir neler yatıyor?" Dedi Umut. "Bir dik duruşun altında kaç yenilgi, kaç çöküş olduğunu bilemezsiniz. Tutunacak bir dalım bile olmadığı zamanlar oldu benim. Gün geçtikçe yok olduğumu hissettim. Kendimi her zaman hayatın bu olduğuna inandırmaya çalıştım ama çevremdeki insanlara bakınca yanıldığımı anladım. Abim şehit oldu, babam terk etti, annem öldü, kardeşim kollarımdan alındı. Güçlü durmak zorundaydım çünkü bir gün hayat bana olan borcunu ödeyecek." Dedim. Sessizlik.
"Komutanım ağlatacaksınız beni." Dedi Berk sesini incelterek. Gülerek kolumu omzuna attım ve onu kendime çektim. "Hadi hazırlanalım, çıkarız şimdi." Dedim. Hepimiz kalkıp kasklarımızla yeleklerimizi giydik ve çantalarımızı tekrar sırtladık.
Öğlen olmuştu, bir evin önünde durmuştuk. Ben, Umut, Poyraz ve Berk içeri girecektik. Diğerleri evin etrafını çevirdiler. İçeriye girip dağıldık, ben hızla en üst kata çıktım. İki adam bana doğru atıldığında birine silahın kabzasıyla diğerine dirseğimle vurdum.
Koridorda elinde bıçakla bana doğru koşan adamı gördüm, adama ateş ettiğim sırada birisi arkadan bana sarıldı ve kafama silah dayadı. Ateş etmesine izin vermeden sırtımı sertçe duvara vurduğumda adam benden ayrıldı. Suratıma silahın kabzasıyla vurduğunda ağzımdaki kanı tükürdüm ve adamı yakalarından tutup koridordaki cama fırlattım. Cam kırıldı ve adam aşağıya düştü. Kulaklıktan gelen sese güldüm, "Adam uçtu amına koyayım." Üst katı kontrol ettim, temizdi.
"Komutanım kilitli bir oda bulduk, en alt kat." Dedi Berk. Koşarak aşağıya indim, kapıyı iki kişi ittik ve açtık. SİHA'mızın parçalarını gördüm, içeriye doğru bir adım attım ama duvara sabitlenmiş saatli bombayı gördüm. İki dakikadan az kalmıştı. "Çıkın!" Diye bağırdım. Hepimiz koşarak evden çıktık. Ev alev aldığında yere uzandım, "Kahretsin!" Diye bağırdım.
Saat on bir elli beşti, yerde oturmuş dinleniyorduk. Ben sırtımı ekibe dönmüştüm, sabah helikopter gelip bizi alacaktı. Görev bitmişti, SİHA parçalanmıştı. "Komutanım." Dedi Samet. Kalkıp yanlarına gittiğimde Umut'un elindeki küçük keki gördüm. Berk üstüne çakmak tutuyordu. "Doğum gününüz kutlu olsun." Dediklerinde gülümsedim.
Dilek tutmam gerektiğini söylediler, artık mutlu olayım. Çakmağa üfledim ve gülerek time baktım. Bir silah sesi, acıyla bağırıp yere yığıldım. Sağ omzum ve göğsüm arasından kanlar akıyordu, Yiğit eğilip elini kurşunun girdiği yere bastırdı.
11 Ocak, yine mükemmel bir doğum günü.
•Mükemmel doğum günü dediğiniz şey budur.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KOMUTAN
Teen Fiction"Ben seni sadece bir dakikalığına değil ömrümün sonuna kadar kahraman olarak bileceğim."