19. BÖLÜM

608 16 9
                                    

Bölüm şarkıları:
Barış Manço-Gül Pembe

İyi okumalar 🩶
  
                                  CENAZE

"Pencereden baktığınızda güneşi esirgemiyorsa gökyüzü, birileri bedelini ödediği içindir."

Elvin'den

Sosyal medyada gezerken uyuduğunu düşündüğüm Pars kıpırdandı, "Elvin." Dedi. "Efendim?" Diye sordum. Belli ki uyuyamamıştı. "Ben ölürsem böyle mi olacak?" Diye sorduğunda sustum. Saatlerdir bunları mı düşünüyordu? "Uyu Pars." Dedim. "Uyuyamıyorum." Dedi, düşünceleri uyutmamıştı. "Ne yapmak istersin?" Diye sordum. Yatakta doğruldu, "Bilmiyorum." Dedi ve yüzünü ovaladı. Yüzündeki yarayı okşadım, "Spor yapayım biraz." Dedi ve yataktan kalktı. O salona ilerlerken mutfağa gittim ve uyku ilacı baktım. Saat on iki buçuktu, uyuması gerekiyordu.

Salona girdim, şınav çekiyordu. Kasları üstündeki tişörte rağmen belli oluyordu. Gidip üzerine uzandım, Pars etkilenmediğini belli edercesine şınavına devam etti. "Pars, bu saatte niye spor yapıyorsun?" Diye fısıldadım kulağına. "Zorlanmak bir şeyleri unutturuyor." Dediğinde yutkundum. "Uyku hapları mutfakta değil, yatak odamda çekmecede." Dedi, kaşlarımı çattım. "Nereden anladın?" Diye sordum. "Askerim Elvin." Diyip yere uzandı, bende sırtında kaldım.

"Son dakika haberlerine düşmüş resimleriniz, evin önünde. Çocuklarla olduğun falan, kızı kucağına aldığında gördüm kolların kesikti bakmamı ister misin?" Diye sordum. "Olur, acıyor biraz." Dedi. Onu kaldırıp koltuğa oturttum, salondan çıktım ve ihtiyacım olan kremleri buldum. Salona tekrar girdim, Pars kafasını koltukta geri atmış gözleri kapalı oturuyordu. Sessizce yanına oturup onu inceledim, sarı saçları hala ıslaktı, yüzündeki yaranın çevresi hala kırmızıydı. Yeni traş olmuştu, yanağını mıncırmak istesemde vazgeçip kollarını sıvadım.

Kesiklerin üzerine krem sürmeye başladım. Pars dizini titretiyordu, keşke içinde neler olup bittiğini anlayabilseydim. Bir anda gözlerini açıp sehpaya uzandı ve sakız paketini alıp bir tane çiğnemeye başladı. "Gece gece?" Dedim sorar gibi. "Sigarayı bırakıyorum." Dediğinde gülümsedim, ben ona sigara kokuyorsun dediğimden beri onu içerken görmemiştim. Benim için sigarayı mı bırakmıştı? Sessizlik olduğunda Pars'ın kolunun altına girdim ve kafamı göğsüne koydum.

Sabah uyandığımda yataktaydım ama Pars yoktu, mutfaktan sesler geliyordu. Kalkıp mutfağa girdim, "Günaydın." Dedim, "Ne zaman uyandın?" Diye sordum. Cevapsız bıraktı, uyumamıştı. "Ne yapıyorsun?" Diye sordum bu sefer. "Tost yaptım." Dedi sessizce, üstüne gitmek istemedim çünkü şu an onu anlamam çok zordu. Karşında birinin ölmesi nasıl bir şey biliyordum ama bu konuda ne yapabileceğimi bilmiyordum. Bugün derse gitmek zorundaydım, Pars'ı bırakmak istemiyordum ama o da cenazeye gideceği için bir şey demedim.

Pars, tostumu önüme bıraktı ve çay doldurup karşıma oturdu. Gözlerinin etrafı kıpkırmızıydı, sadece çay içiyordu, "Yemek yemen lazım." Dediğimde omuz silkti. "Afiyet olsun sana, tokum ben." Dedi, kafasını duvara yaslayıp beni izlemeye başladı. O çok mutsuzdu, sürekli mutsuzdu ve asla toparlanamıyordu. Bende geçmişimde bir şeyler yaşadım ama ben hepsini silebildim, Pars silemiyordu.

"Yarın bir yere mi gitsek acaba?" Dedim konu açmaya çalışarak. "Toplantıya katılacağım." Dedi özür diler gibi. "Pars biz bir balo yapacağız, kavalyem olur musun? Okulda olacak." Diye sordum heyecanla. Gülümsedi, sonunda. "Olurum. Ne zaman?" Diye sordu. "Cumartesi." Dedim. Cebinden bir paket karpuzlu sakız çıkarttı ve bir tane çiğnemeye başladı. "Sen benim için sigarayı mı bıraktın?" Diye sordum. Gözlerini kaçırdı.

Pars'tan

Cenazedeydim, Hilal ve Nihal iki yanımda duruyorlardı. Zehra abla dik durmaya çalışıyordu ama Ufuk onu kolundan tutuyordu. Tabut getirildiğinde kalbim sızladı, sendeledim. "Yaralı Prens?" Dedi Hilal. Ona gülümsedim, "Sorun yok, ayağım takıldı." Dedim. Eğildim, ikisini kendime yaklaştırdım. "Babanız orada." Dediğimde yüzleri düştü. Saçlarını okşayıp doğruldum, oraya gitmek istediklerini biliyordum. Elimi tuttuklarında beraber tabuta gittik. Kızlar tabuta sarılırken elimle yüzümü kapattım, ağlamamaya çalıştım.

Cenaze töreni bittiğinde Zehra abla ve kızları evlerine bırakıp kafeye gittim. Manzaraya bakan bir yere oturdum, bacağımı sallıyordum. "Abi?" Dedi Şebnem. Kafamı çevirip ona baktım, "Dalmışım, ben bir tane filtre kahve alayım." Dedim. Kafa sallayıp uzaklaştı, gözümden bir damla yaş aktı. Telefonum çalıyordu, kimin aradığına bakmadan kapattım telefonumu. Kahvem geldiğinde etraf sessizdi, hala gözlerimden yaş akıyordu.

Hava serindi, üstüm inceydi ama üşümüyordum. İçim yanıyordu. "Abi, telefon sana." Dedi Şebnem bana telefon uzatıp. Alıp kulağıma koydum, "Pars sen neredesin?! Kaç kere aradım ya, korkudan ölüyordum." Dedi Elvin. "Yalnız kalmak istiyorum." Dedim. "Kal, ama lütfen dikkatli ol." Dediğinde hiçbir şey demeden telefonu Şebnem'e verdim.

Başım ağrıyordu, kalbim ağrıyordu... Boşluktaydım.

Eve girdiğimde saat gece ikiydi, üzerimi değiştirip yatağıma yattım ve direkt uykuya daldım.

Kapının çalmasıyla uyandım, gözlerimi ovalayarak yataktan kalktım ve kapıyı açtım. Elvin bana bakıyordu, "Uyandırdım mı?" Diye sordu. "Yok, gel." Dedim. İçeriye girdi ve direkt mutfağa girdi. "Kahvaltı ettin mi?" Diye sordu. Etmediğimi belli ederek kafa salladım. Esneyerek arkamı dönüp odama gittim. Yatağın üstündeki tişörtü alıp giydim, evim çok sıcaktı. Mutfağa geri girdiğimde Elvin kahvaltı hazırlıyordu. "Bugün elbise almaya gideceğim, sen ne giyeceksin?" Diye sordu.

"Ne giymem lazım?" Dedim. "Takım giyer misin?" Diye sorduğunda arkasında geçip beline sarıldım ve kulağına eğildim. Bu kızın boyu bize çok dert açacaktı. "Sen ne istedin de ben yapmadım?" Diye mırıldandım. Kıkırdadı, "Ay." Dedi sonra. Parmağını kesmişti, hemen ondan ayrılıp elini tuttum. "Ya kızım biraz dikkat etsene!" Diye söylenerek onu alıp lavaboya yürüdüm. Dudak büzmüştü, gözlerinin dolu olduğunu fark ettiğimde şaşırdım. "Çok mu acıyor?" Diye sordum. Kafasını iki yana sallayıp reddetti. "Kızdığım için mi üzüldün?" Dedim. Cevap vermedi ama gözünden bir damla yaş akınca kendime okkalı bir küfür ettim.

"Gel." Dedim ve parmağını suya tuttum. Canını yakmamaya özen göstererek kanı temizledim ve dolabı açıp bir yara bandı aldım. Parmağını sardıktan sonra onu kendime çekip sarıldım. Ağladığını anladığımda saçlarını okşadım, "Elvin ben özür dilerim, parmağın kesilince panik oldum üzmek istememiştim." Dedim. Kollarını belime sardı, "Sorun yok, ben biraz duygusalım bugün." Dedi ve bana daha çok sokuldu. "Dersin var mı?" Diye sordum. "Karnım ağrıyor gitmeyeceğim." Dediğinde lavabodan çıktık ve masaya oturduk. "Anladım. Ben toplantıya katılacağım sonra gelirim tamam mı?" Diye sordum. Sessizce yemeğimize devam ettik, ben kalkıp üzerimi değiştirdim. Evden çıktığımda isteksiz bir şekilde arabama bindim.

Toplantı dört saat sürmüştü, sıkıntıdan bayılmamak için zor durmuştum. Eve geldiğimde ışıklar açıktı, binaya girip kapıyı çaldım. Kapıyı Elvin açtı, ağlıyordu. "Ne oldu?" Dedim telaşla. "Dizi izliyorum." Dediğinde rahatlamış gibi bir nefes verip içeriye girdim. "Uzun sürdü toplantı." Dedi Elvin. "Evet ya, çok sıkıldım. Kıyafetlerimi aldım bu arada yukarı çıkartmaya üşendim arabadalar." Dedim koltuğa yayılıp. Elvin yanıma oturdu. "Bende elbisemi hazırladım." Dedi, heyecanlıydı. Bu heyecanı balo için mi yoksa benimle gideceği için miydi bilmiyorum.

Koltuğa uzandı ve izin ister gibi bana baktı, "Yat." Dediğimde kafasını bacağıma koydu, eli de bacağımda yerini aldı ve gözlerini kapattı. Saçlarına masaj yaparak onu izlemeye başladım, bu kadın bana huzur veriyordu.

KOMUTANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin